Batacaksın Ama Eninde Sonunda Çıkacaksın: TOOL, UNDERTOW
Murat Mrt Seçkin
Çevremde delicesine Tool bağımlısı olanlar Undertow söz konusu olduğu zaman genellikle övgü ile bahseden kişiyi “Hıı, sanki başka albümü yok?” bakışı ile aşağılayıp yok sayarlar. İyi de albüm güzel ve daha yıllarca birileri bahsedecek. Bu garip hayran sahiplenmesini ben de çok yaşadım. Misal Skinny Puppy’nin Too Dark Park’ını yıllar sonra birileri önüme getirdiğinde gözlerimi kaydırarak “Biz bu yollardan geçeli çok oldu” bakışı attım bol bol. Şimdi düşününce hayranlık mevzuu ne büyük bir kendini beğenmişlik, ne fena bir narsizmi besliyor yanlış bünyelerde. Zamanında girdiğim bu tavırları düşündükçe ister istemez utanıp kafamı öne eğiyorum.Buradan yola çıkarak sert seslere meraklı bünyeler için zaten çok bahsedilen bir albüm olduğundan bir kısım tabii ki kafasını çevirecektir yazdıklarıma. Valla işin doğrusu bana veya öncesinde ve sonrasında bu albümü yazanlara kızmayın hiç. Arkadaş nasıl bir insanoğlu ekibi böyle bir ilk albüm çıkarır, dön onlara küfret. Misal ben her dinleyişimde ediyor, ağlıyor, sarılmak istiyor, ardından yine küfür ediyorum. Bir nesil için South of Heaven, Nevermind, Seventh Son of a Seventh Son, King for a Day... Fool for a Lifetime, Badmotorfinger ne ise Undertow’da tam o kasabaya layık bir arkadaş. O yüzden bu girişi çok uzatmadan kendi hikâyeme döneyim.
1.
Çok, çok eski zamanlarda, insanlar ve hayvanlar arasındaki tek farkın ateş yakma becerisi olduğu günlerdeki yaşam alanlarını, korunaklı mağaraları düşündüğümde ferah, iç açıcı bir manzara kafamda canlanır. Ne zaman ki bu düşündüğünü savunan varlık bencillik ve gücün çekiciliğine kapıldı, o zaman manzara tamamen değişti. Binlerce yıldır gittikçe izbeleşen, küf tutan, duvarlardan çıkan mantarların dağıttığı sporlar ile kararan mağaralarda yaşıyoruz. Umut dediğimiz şey ise ağzı artık sarmaşıklar ile kapanmış o ine ender girmeyi başaran güneş ışığından başka bir şey değil.
Yüzlerle başlayıp milyonlara ulaşan cinayetler zamanla gözleri boyadı. Öldürmek, yok etmek kitlesel olmadığı sürece ahlaki değerini kaybetti. Skor ne kadar küçükse kayıp ve yok oluş o kadar değersiz ve yersiz bir hale geldi.
Belki de mağaramız artık suyun derinliklerinde, hayatın grileştiği binlerce metre aşağıya inen bir abise dönüştü. Bu bile yaşadığımız şuursuzluk çağını tarif etmeye yetmiyor. Çünkü artık biliyoruz ki binlerce metre aşağıda, çeşit çeşit gazlar kusan volkanik yarıkların yanında bile sükûnet ve uyum içinde bir hayat sürüyor. Bu karanlık ve derinlik bir yol tabelası olsa, üstünde kalın harflerle yazacak tek şey araf olur.
Koca basıncın altında ezilirken, kulaklar duymaz, gözlerden kan gelirken birliktelik yok olur ve birey tek başına kalmanın verdiği hasar ile kendini iyice bırakır. Birey olmadığımızı, sosyal olarak inanılmaz aktif olduğumuzu düşündüğümüzde bile ortak bir bilincin belli emirlere uyum sağlayarak hareket eden farklı uzuvlarından başka bir şey değiliz. Zaten gittikçe daralan mağaramızda tespih böceği misali kıvrılır, kapanır, bedenimizi mağara içinde başka bir mağaraya çeviririz. Bu noktada seni namlusunda mermi olarak kullanan tüm tetik parmakları için tam da istenen kalibreye gelirsin.
Tüm bunlara rağmen hâlâ sarmaşıkların arasından sızan bir ışık var...
2.
Undertow Tool’un ilk uzunçaları. İşin tuhaf yanı bizimle ilk sohbeti olmasına rağmen aynı huzursuzluğu yaşamış bir hücre arkadaşı gibi yakın ve tanıdık. Doksanların en verimli ve grunge ile beraber enteresan döneminde ortaya çıkmış karanlık bir çiçek. Heavy Metal demek istediğiniz ama ardından sürekli “gibi ama değil gibi de” cümlesi kurma ihtiyacı duyduğunuz bir ses kâbusu.
İşin doğrusu, belki de müzik olarak çok matah ve yaratıcı bir durum yok. Ancak albümün bütünlüğü ve çektirdiği çile o kadar uyumlu ki sanki birkaç bölümden oluşan ve bitmesini pek istemediğiniz tek bir şarkı dinliyor gibisiniz. Bir yandan da hemen “sanki film müziği” klişesini de şuraya koymakta fayda var.
3.
Tüm bunlara rağmen hâlâ sarmaşıkların arasından sızan bir ışık var...
Etrafını saran umutsuzluk denizinde yine de dilersen ve uğraşırsan yukarı yüzüp nefes alacak enerjiyi bulma şansın var. Acı bazen en güzel ve etkili merhem olarak hayatımızda yerini alır. Almalıdır da. En güzel dünya görülerinde bile hüzün ya da içe dönüş kısa veya uzun süreli bir yolculuk için binmek zorunda kalacağın, motoru gidik, kanadı çatlak ve pilotu felçli uçak olacaktır. Ancak birileri de acıdan bahsetmek ve hatırlatmak zorundadır. İçimizde yaşadığımız çatışmaları bir Dünya Savaşı kadar yara verici olarak görmemiz, değerli olduğuna, aydınlık olduğuna inandığımız şeylerden kafamızı çevirmememiz ya da beğenmesek bile anlamaya çalışıp kabul etmemiz gerektiğini anlatan bir kötü olmak zorunda.
Bazen bir film, bazen bir kitap, işte bazen de bir albüm bütünü ile yok oluşu överek yaşamı birçok canlıdan, somut hediyeden daha fazla kutsar.
4.
Henüz bağları tam oluşmamış (oluşmak zorunda mı o da ayrı bir tartışma konusu) bir ekibin, kendini gerçekten tanıma sürecinde girdiği kayıt sürecinin sonucunda yaptığı kayıtlar ile, bana göre ortaya çıkan uyum da albümün sizi bağlamasını sağlayan bir faktör. Ara ara müzik ortamından beklentileri ve her alternatif sanatçının klişesi olan “o podyumun ya da vitrinin mankeni olmayacağım” isyanı daha samimiyetini kaybetmemişken çıkmış olan bu güzel albüm, belki de biraz da bu yüzden çekici geliyor.
Bugün milyonlar satmış bir umutsuzluk kitabı olarak birçoğumuzun kütüphanesinde yerini sağlamlaştırdı Undertow. Tool’un Maynard James Keenan’ın kendince karanlık duruşu ve gizemi nedeni ile bir efsane, mite dönüşmeden önceki en saf hali aslında. Belki de böyle olduğu için baştan sona ne tekniğe ne içeriğe tutulmadan sadece sese kaptırıyoruz kendimizi. Bugünlerde heyecan ile yeni albümü beklenen ama o süreçte belli ki efsaneleşeceği için benim çıkacağı döneme doğru içimdeki hissiyatları öldüren bir ortama dönüşen Tool dünyasının en güzel uydusu olarak her daim gökyüzüne asılı kalacak. muratmrtseckin@gmail.com