BUL.


Övünç Üster
Bütün bunları küçücük bir telefon ekranına dokuna bıraka yazıyorum. Dikine tutuyorum, sayfa gibi görünüyor aynı.

Dört yanına sıkışmış gibiyim ama çektikçe uzuyor boyu. Sonu gelmiyor; ne biçim bir sayfa bu? Noktayı nereye koyacağım ben? Sayfanın sonu gelince konuyor nokta; lafımı nasıl bitireceğim?

***

Kulaklıklar kulağıma takılı, müzik dinlemiyorum ama şu anda; hazır olsun, sonradan takmakla uğraşmayayım diye. Gerçek hayat çağırdığında çıkartıp yanıt vermek daha seyrek olunca, takılı kalması varsayılan oldu; oturdum mu takıyorum.

Fotoğraflardan kolaj yaptım, müthiş oldu. Yattığım yerde yaptım: Komple amigdala modunda; sol beyin dinlenirken çıktı ortaya, belki ondan ötürü; yorumsuz, kaygısız, bir şey yapmaya çalışmazken yapıverildi diye oldu, ama nefis.

Yeni bir insanlarla tanışma programı buldum, aşırı dürüst bir facebook gibi. Kim ne mesafede, ne fotograf paylaşmış, kime ne demiş, hepsi duvarında. İnce farkları var, büyük fark yaratan küçük detaylar. O nedenle gerçek dünyada yaşanabilecek temaslara yakın bir iletişim kurmayı mümkün kılıyor, üstüne gidilse sosyal bilim tezi yazılır, öyle zengin bir içerik. Ama kullanabilen pek yok, sıkılmışlarla azmışlar hep orada. İstediğini bloklayabiliyorsun, o da bir parçası gibi oyunun; silah fotoğrafı paylaşan birini ben de görmeyeyim o da beni görmesin. Gelin gizlicilik oynayalım, ama açık açık olsun tamam mı?

***

Bir şeyler yapıp geri geldim, kulaklıkları taktım yine; kendimi daha iyi duyabilmek için. Telefon da Rahatsız Etmeyin modunda, o da güven veriyor.

Sosyalliğim telefon ekranıma kaplandı.

Biriyle tanışmak için gece dışarı çıkmak ya da bir partiye gitmek, anlamını yitirdi bir ölçüde. Yeni biriyle tanışmak çünkü asıl heyecan verici ve hayat değiştirici olan. Çemberinin dışına çıkınca başlıyor ilgi çekicilik; kendimin tıpkısına benzeyen birini görünce, sola kaydırıp bırakıyorum resmini.

Kiminle tanışmak istediğim de belli değil a, aramak eyleminde yatan zevkten herhalde, ya da doymak bilmez açgözlülük içgüdüsünden belki, kendimi eksik bulup tam gibi görüneni aradığımdan kesin, birini beğenmemenin yarattığı üstünlük hissinden hatta, ya da kendime değer verdiğimi hissetmek için ayrıca.

Güç büyük, imkân kısıtlı. Facebook’tan “Slm” yazsan bir türlü, “Merhaba, nasılsınız?” yazsan başka türlü, facebook’tan yazmak olmaz zaten, şimdi kalk, Neolojik bir kişilik yarat, gizemli resimler olmalı, isim bul, şifre koy, unut, kaydet, giriş yap, çıkış yap.

Öyle olmuyor. Olsa da olmuyor öyle. Gizlenmenin de bir sonu var, yüzüne çarpar insanın yoksa; nereye kadar?

Nefis bir konferans izledim, olağanüstü bir dizi izledim, harika bir film seyrettim. ‘60’larda yapılmış bir caz kaydının temizlenmiş halini dinledim, bir arkadaşımla konuştum, bir başkasıyla yazıştım, bir grup insanla yazışırken gülüştüm, Pazar günleri buluşuyoruz zaten, o zaman da görüşüyoruz.

Müzisyen bir arkadaşım var, piyano çalışını dinlemeye hayranım, ama İskender yemeye bayılıyor. Ölmüş ineği pişirip yediriyorlar diyorum; yok! Facebook’a bir dergi haberi koymuş, vejetaryenlerde daha çok hastalık varmış başlığıyla, yazıyı incelediğim gibi yazdım yorumu, döktüm içimi; kendimi ifade etmiş olmanın, birilerinin beni duyacak olmasının verdiği huzur kapladı. Sessiz kalmadım, seyirci kalmadım. Herkes şahidim.

Koparacağı yaygaradan çekiniyorum şimdi, Bildirimler Kapalı, kim bilir kimler neleri beğendi, neler yazdı cevap olarak, hepsini mi ciddiye alacağım, hiçbirini mi, karşılık mı vermeliyim, gözümü bile kırpmadan sadece bir tavır mı korumalıyım?

Sosyal olmasına sosyalim, burun kıvırılacak bir mecra da değil; televizyonu kapattıktan sonra bile açık burası, sayfalar yukarıdan aşağı; soldan sağa olunca kafalar karışıyor. Eğer ortamda başka ışık yoksa, akan sayfa görüntüsü mide bile bulandırıyor bir noktada.

Ama sonu yok sayfanın, çektikçe uzuyor boyu, ekledikçe artıyor.

***

“İnternet, Devlet Yönetimini (Günün Birinde) Nasıl Değiştirecek?” başlıklı bir sunum izledim (* link’ini en son paylaşacağım); insanın bütün hayatını kökten değiştiren icatların etkilerini anlatırken şöyle bir örnek verilmişti:

Matbaa ilk keşfedildiğinde, doğal sonucu olarak, kitaplar basılmaya başlanmış. Yüzyıllarca, ikiyüz yıl boyunca, sadece kitap basılmış matbaalarda. Süreli yayın, dergicilik ve nihayet gazetenin sürati ve işlevleri gelene kadar, 200 yıl boyunca yalnızca kitap basılmış, kimsenin aklına gelmemiş, onca sene; varsa yoksa kitap.

Peki en çok hangi içerik kitaplaştırılmış bu süre zarfında? Porno! Kalınlı inceli onlarca kitap basmış insanlık. Adeta, bir ölçüde doyup, aklı başına gelene kadar.

İnternetin keşfinden ziyade, insanların onu kullanmaya başlaması şimdi asıl etkiyi yaratan. En çok kullanılan araçlar içerik hazırlamakla uğraşmıyorlar: Biz kendi kendimize çalışıyoruz; onlar için. Aplikasyon ücretsiz, kelimeler, fotograflar, videolar, filmler, hepsi ücretsiz.

Porno da ücretsiz, üstelik sınırsız, üstelik canlı, sesli, VE görüntülü. Diğer bütün işler bittikten sonra yapılabilecek en zevkli şey. Ama profiller gizli, kaydedilenler saklı. İçerik var, ama o içeriğe gerçek hayatta ulaşamayınca yanmaya başlıyor organik devreler.


Yine de, ne istediğini bilir hale getiriyor tüm bunlar bizi. Belli bir bilgisayar programını ya da web sitesini, layığıyla ve verimli kullanabilen biri, bir tür okuldan mezun olmuş gibi sayılabilir artık.

Seçim ve yorum yapma becerisi, kendi sınırlarını keşfetmek, onları genişletmek; çaktırmadan, alttan alta ve içten içe bir etki bu. İnsanlık halimizle ilgili değişen bir şeyler var, var olmasına, ama görünürlüğü gizli.

Kitap ikiyüz yıl sürdüyse, internet 20 yılda doyurur mu hepimizi? Sanal olanın sonunu getirmek için, onu da bitirene kadar yemek gerekiyor belki de.

Ya da birbirimize ulaşmanın yeni yollarını buluyoruz.

Mesela özlü bulduğumuz sözleri, asmadan edemiyoruz duvara; biliyoruz ki o orada, bir kişi bile olsa, görecek onu, istemese de okumuş bulunacak belki. Ben görevimi yaptım ya, sonrasını bilemem.

***

Bütünlük var, korunmaya değer bulunabilecek bir o takılı kafama. İngilizce’deki “integrity”, saygınlık, itibar anlamı da taşıyor. Matematikteki integralle aynı anlam kökünde gibi bir duygu var içimde.

Tutarlı olmak gibi değil; kabulleniş gibi, reddedişi bırakmak, olanı bilmek, onu tanımak, izin vermek, açık ve dürüst olmak, bile bile yalan söylememek, iddia edebildiği ölçüde, hak verip geri de çekilebilmek, sonuna kadar yazıp, hepsini okuyup, imla hatalarını bile düzelttikten sonra vazgeçip olduğu gibi silmek, hiç iz bırakmadan.

Profili Sil?

Profili Engelle?

Fotoğraflarını Göster?

Parola Oluştur?

Geçmişi Sil?

İptal Et?

Seç?

Ara?

Bul.

(*) http://on.ted.com/CShirky2012 ovunchster@gmail.com