Kılavuzu Karga Olanın


MERCEK


HEDONUTOPIA – UCUBE DİZAYN – DOKUZSEKİZ MÜZİK
2008 yılında, Balıkesir’de bir öğrenci evinin Hedonistan’a çevrilmesiyle başlayan hikâye, zaman içinde meslekler, seçimler, gelişmeler, yeni kişiler, yeni sesler, yeni arayışlar ile sürdü durdu. Hedonutopia, ismini çok uzun zamandır bildiğimiz ama elde kayıt olmadığından, cismini sadece ara sıra verdiği konserlerden hissedebildiğimiz bir organizmaydı. Özene bözene, parçaları birleştire çıkara oluşturdukları şarkılarının bittiğini düşünmediklerinden yıllardır kaydetmeye karşı oldular çalışmalarını. Biz de yıllardır kızıyorduk bu karara. Ta ki Sofar’da üç çalışmalarını seslendirene kadar. Artık elde en azından üç kayıt vardı.

Bir arkadaşlarının üniversite ödevi için bir kayıt daha yapılınca, artık bir albüme yürüyecek kadar kayıt birikmiş ellerinde. 3 parça daha kaydedilmiş sonra. Albüm farklı ortamlarda, farklı session’larla (üçü belirttiğimiz gibi canlı performans kaydı hatta) kaydedilmiş olmasına rağmen, kartoneti eline alıp kayıt kısmına bakmayan ya da bu hikâyeyi gruptan dinlemeyen biri için hiç de böyle tınlamıyor, başta bunu söylemeli. Miks bahsinde 4 isim geçiyor olmasına rağmen,
mastering’i yapan Burak Tamer, sesleri iyi toparlamış, hissiyatları biraraya getirmiş. 

Kendi sesini bulmuş bir grup Hedonutopia. Basit elektronik ritmik alt yapılar, minimal ama işlevsel gitarlar, duyguyu derinleştiren üst üste synth’ler ve melankoliyi besleyen vokallerle shoegaze, ambient, indie birleşkesinden öte bir durum var müziklerinde. Ucube Dizayn’ı dinlerken yıllardır niye kayıt yapmayıp ellerindeki materyallerle oynadıkları, geliştirdikleri belli oluyor. Grubun daha önceden internette bulunabilen nadir kayıtlarından biri, bir Peyote konserinde Hakan Orman için yaptıkları “Japon Orman” şarkısının kaydıydı mesela. Albümdeki “Japon Orman” ile yıllar önceden kalma o konser kaydını dinleyince çok daha net anlaşılabiliyor farklılıklar. Nihayet içlerine sinmiş yıllardır yoğurdukları hamurun şekli.
Hedonutopia’yı farklı kılan bu işte. Yıllardır aradıklarını bulunca sunmaları. 

Gerisi için bu kadar beklemeyeceğimizi de belirterek bitirelim. Kaydetmenin ve aslında şarkılardan kurtulmanın keyfini almışlar. Ellerinde albümde kullanmadıkları daha çok malzeme var. Ve yakındır, teker teker gelecek kayıtların gerisi. Ve eminim, onlar gibi biz de “Beklediğimize değdi,” diyeceğiz.

YAYIN


Spor kitaplarına çok değinmiyoruz burada ama İthaki Yayınları’ndan iki güzellik birden gelince yazmamak olmazdı. David Winner’ın kaleme aldığı, Hollanda’nın başarılı futbol hikâyesini ve aslen Total Futbol’u konu alan Harika Portakal ve Dortmund’un çok da iyi geçmeyen 2014-2015 sezonundaki iç saha maçlarını izleyen ve Autonoma isimli yazarlar takımının parçası olan yazarların kısa hikâyelerinden oluşan, Moritz Rinke’nin editörlüğündeki Oyunu Okumak (Sarı-Siyah Bir Yıl), kaliteli edebiyatlarıyla sadece futbolla ilgili okuyucuların değil, daha geniş bir kitlenin keyif alacağı kitaplar. Özellikle Oyunu Okumak, “sadece futbol olmayan” Jurgen Klopp ve Dortmund mucizesini yakından görmek için de iyi bir kaynak. Bu arada 15 yıldır spor kitaplığımız gelişmeye başladı ama daha çok çeviri için de alan olduğunu düşünüyoruz. Göreve devam.

FİLM


Woody Harrelson Hollywood’un en “rahat” adamı. 1980’lerin ünlü dizisi Cheers ile başlayan kariyerinin sallanmışlığı vardır ama çok iyi işlerini de görmüşüzdür ve görmeye devam ediyoruz. Bu rahatlık ona bir deney yapma şansı verdi ve Lost in London adında canlı bir sinema filmi çekme denemesinde bulundu. 20 Ocak’ta gerçekleştirilen proje Harrelson’un 2002’de Londra’da tutuklandığı bir karmaşık gecenin tekrar canlandırılması esasen. Tek kamera ile cut’sız kotarılan
film Amerika’da aynı anda 500 kadar sinemada gösterildi. Ayrıca tekrar gösterime girecek olan yapıma yorumlar, iş ne kadar çılgınca olsa da çok da başarısız olmadığı yönünde; ki Harrelson’ın bu deneyi için “kariyer-bitirici” yorumları da
yapılıyordu. Filmde ayrıca o gecenin aktörlerinden Owen Wilson ve Willie Nelson da yer almakta. Ortamın pek iyi olmadığı bu atmosferde böyle pozitif yaklaşımlar ve deneyler önemli.

DİZİ


Sneaky Pete’in gerçekleşmesini beklemiyorduk aslında. Pilot bölümü Ağustos 2015’te yayınlanan diziden haber alamamıştık bir daha. Diziyi Breaking Bad’den tanıdığımız Walter Wh… pardon Bryan Cranston ile yaratan David Shore (House MD) projeden ayrılmıştı. Yerine gelen isim Graham Yost’u ise özellikle ilk birkaç sezonu harika olan yapım Justified’dan tanıyoruz. Evet dizinin tüm bölümleriyle yayınlanması sürpriz oldu bir bakıma ama gerçekten de pas geçilecek bir yapım değilmiş. Aslında eski ekol bir havası var. Yani bir 10 sene önceki dizileri hatırlatıyor. Başrolde gayet iyi iş çıkaran senelerin karakter oyuncusu Giovanni Ribisi’nin bir sahtekârı oynadığı ve hapiste tanıştığı birinin
kimliğini çalarak onun ailesinin yanına yerleşmesiyle gelişen olayları konu alan yapım, iddiasız sevimliliği ve yer yer karanlıklaşabilen mizahi tonuyla gayet ümit vaat ediyor. Bryan Cranston’ın da fazla öne çıkmadan yer aldığı Sneaky
Pete
’i rahatlıkla önerebiliriz. Sakin sakin.
Tom Hardy son yıllarda yüzünü fazla eskitti ve oyunculuğu da fazla tek boyutlu bir hal aldı. Batman The Dark Knight Rises’da Bane’i başarıyla oynadıktan sonra konuşması, tavırları her filminde sanki Bane’in maskesiz hali gibi hissediliyordu. Gene de Mad Max: Fury Road ile olan başarısını da göz ardı etmemeli. Tom Hardy’nin babasıyla kotardığı sekiz bölümlük mini dizi Taboo, hikâyesiyle çok şey vaat ediyor ama Forbrydelsen’den (The Killing) Kristoffer Nyholm ve Jordskott’tan AndersEngström ile gelen İskandinav ekolü yönetimine rağmen sinematografisi biraz çiğ ve Hardy’nin yer yer tuzağına düştüğü benzer oyunculuğuyla sıkıcılaşabiliyor. Gene de anlık mizahi durumlar bunu dengelemeye çalışıyor. Henüz 3 bölümü yayınlandı ve hâlâ açılma şansı var. Dönem yapıtlarını sevenler için de iyi bir seçim olabilir. Taboo’da Hardy’nin yanında Jonathan Pryce, Stephen Graham ve iyi performansıyla Bourne serisinden tanıdığımız Franka Potente gibi usta isimler de var.

ALBÜM


Ty Segall’in son sekiz yıldaki 9. stüdyo albümü Ty Segall (2008 yılındaki debütünün adı da aynıydı, bunu yanına 2017 yazarak ayıracağız herhalde) taze çıktı. Geçen yıl gelen harika Emotional Mugger sonrası turne için kurduğu ekiple (ki
bir kısmıyla zaten uzun süredir birlikte çalışıyorlar) stüdyoya girip canlı kaydettiği albüm, bir nevi “Best of...” çalışması. Ancak eski şarkılardan seçme değil, Segall’in favori janrlarından yeni kayıtlarla bir seçki. Hatta albümdeki 10:22’lik “Warm Hands (Freedom Returned)” tek parçada bu favori janrlar arasında dolaşıyor. Segall’in alametifarikası garaj sound’u, pek sevdiği glam-rock ve deneysel sesler, The Kinks, The Who gibi mod gruplarının modifiye edilmiş halleri, punk ve noise türleri arasında gezinip duran bir albüm. Daha önce Ty Segall dinlemediyseniz ayıp etmişsiniz. Ama başlamak için de bu albüm birebir.
David Bowie’yi kaybedeli 1 yıl oldu. Bu dönemde onu yeteri kadar dinledik ve çokça da kasasında bulunan yayınlanmamış işleri dinleyebilme ihtimalini sevdik. Bu yavaş yavaş oluyor. Broadway oyunu Lazarus’un yayınlanan müziklerinde ek olarak 4 tane yeni kayıt da yayınlandı. No Plan adını taşıyan EP Blackstar ile aynı damardan. Gayet progresif, Bowie’nin geç dönem karanlığını da iyi yansıtan şarkılar var burada. Evet belki Blackstar’daki kadar güçlü değiller ama özellikle distortion’lı, arıza “Killing a Little Time” dikkat çekiyor. Kariyerinin bu kadar iyi bir noktasındayken gerçekleşen vefatı bu işleri duydukça daha da üzüyor.
İngiliz grup Slowdive’ın kredisi son yıllarda pek yükseldi. ‘90’ların başında 3 albüm yayınlayan ve özellikle 1993 tarihli Souvlaki ile tanınan grup 1995’de dağılmış daha sonra Mojave 3 ve vokalist Neil Halstead’in solo çalışmaları dışında pek sesleri çıkmamıştı. Grup 2014’te tekrar birleşerek turneye çıktı ama yeni müzik beklentisi pek yoktu. Geçen Mayıs’ta yeni albüm haberleri gelmişti ve Ocak ayında da 22 yıl aradan sonra ilk yeni şarkıları “Star Roving”i yayınladılar. Şarkı Slowdive’ın özünü güzel yansıtıyor ama aradan geçen 22 yıllık dönemde müziklerini alıp geliştiren birçok grup olduğunu düşünmek gerek. “Star Roving” 1990’ların sonundan bir The Dandy Warhols şarkısı gibi tınlıyor. Ortada pek shoegazing yok. Ama çağdışı da değiller. Albümü heyecanla beklememize engel yok.