RUHUN HALLERİ
Övünç Üster
Diyorlar ki, aslında insan bir tane. Bu fikri bir teori olarak ele alıp şöyle bir etrafa bakınca, zırvanın daniskası olduğunu ispat etmek iş değil. Bir sürüyüz ve bu bariz. Ama incesinden bir fikir bu, “iki kere iki dört” gibi değil, kavramak için hem düşünmek hem hissetmek gerekiyor; beynin bütünü devreye girmeli, aksi takdirde bunu hem boş hem anlamsız bulup bir kenara atmak oldukça kolay.Herkesin huyu suyu başka, ama güneşli bir sabahın verdiği moral net, kara bulutlu gökyüzünün insanın içini sıkması standart. Sevdiğine kavuşamayan her kalp tam ortasından kırılmaya mahkûm, iltifat işiten her kulak halinden memnun.
Konuşmayı öğrendiğimiz anda başlayan bir süreç var; sırf iletişim kuralım diye kullanmayı öğrendiğimiz bir araç aslında dil, ama o vesileyle dipsiz bir çukura düşmeye başlıyor insan ruhu, haberimiz yok. “Ben” dediği ilk sefer başlıyor kopuş; sen değil, BEN! Ondan sonra bütünlüğün paramparça oluşu adım adım, kelime kelime. Kendini “sanmaya” başlıyor insan; ne sandığı değil konu, sanması asıl sorun. Ayrıklık, ötekilik, özellik; hepsi “ben”den ötürü, sen’i yaratan bir ben.
Oysa insanın tırnakları uzadıysa ve onları kesmiyorsa, çaktırmadan moralini bozuyor bu. Yıkanmadığında vücudunda biriken kir, depresyona yol açıyor. Herkes durduğunda düşünebiliyor ve bir şeyler yaparken kafası boşalıyor herkesin. Temizlik yapmak herkese iyi geliyor ve ütülü çarşaf üstünde uyumak herkese keyif veriyor. Kesintisiz üç dakika boyunca sırıtan herkes kendini mutlu hissetmeye başlıyor ve aynı süre somurtan herkes mutsuz; hormonal, bilimsel bir hakikat bu.
Ruh, herkese yabancı ve herkesin kaçınılmaz özü. Oysa ortak özelliklerimiz, kişiye özel farklılıklarımıza fark atıyor. Kendimizi bir şey sanıyoruz, başka bir şey; sanıyoruz ki güneş parladığı için memnunuz, memnun olduğumuzda güneşi parlatabileceğimiz aklımızda bile gelmiyor.
Diyorlar ki, henüz konuşmayı bilmeyen bir bebekken, her şey bütün, ruh halleri içgüdüsel, algılar tam açık.
“Ben”le başlıyor ilk ayrılık, hepsi bir bütünken başlayıp, önce kaybedip sonra bulmamız gerekiyor; içten bir şükran duymayı sağlayan, hakikate yaklaştıran, bütünlük bilincine eriştiren bir süreç bu.
Ruhun asıl hali o, diyorlar; ne mutsuz, ne mutlu, ağlamayan ve gülmeyen, istemeyen ve reddetmeyen; tatlı bir gülümseme ve ince bir hüzün; hepsi birarada ve hepsi aynı anda.
*İlham kaymağı kaynak kitap:
Erich Fromm
Psikanaliz ve Zen Budizm ovunchster@gmail.com