KAOSMOZ, ANOMİ, AMOK, ENTROPİ...


Mehmet Sinan

“Beyin, bağlantıların ve ilişkilerin korkunç bir karmaşıklık içindeki yığınıdır. Yılbaşı ağacı ışıklarından oluşan, bilinen evrenin büyüklüğünde bir top düşünün; uzun süreli bellek bu bağlantılardan, bu sinapslardan oluşur. Tek bir nöronun diğer nöronlarla bağlantılı on binlerce sinapsı olabilir ve beyinde milyarlarca nöron vardır...” (*)

Bu girişi, değişip duran ruhsal vaziyetlerimizin nasıl bir yerde gerçekleştiğini kafanızda canlandırmanız için yaptım. Beynimiz kaotik bir kozmos. Bunu yedi milyar kişiyle çarparsanız ortaya akla zarar bir kaosmoz (**) çıkar.
 
Şimdi biraz bugünkü gerçek dünyaya dönelim. Bildiğiniz şimdiye.
 
Her şeyin alışverişe dönüştüğü bir ultra tüketim kültüründe yaşıyoruz. Küresel adıyla neoliberalizmin, yani sınırsız ve kuralsız serbest piyasanın tek mutlak değeri para. Özne bireylerin birlikte ve paylaşarak yaşadığı bir toplum hayali, toplumsalı yok eden bireyselleşmiş yığınların kuşatması altında. Her çeşidiyle tüketim ilişkilerinin, tüm insan ilişkilerinin yeni biçimleri haline geldiği zamanlardayız. Kitle denilen niteliksiz ve tanımsız toplam, nicelik bile olamayan bireyselliklerin sonsuz, bitimsiz yalnızlıklarından ibaret artık. Zorunlu bireyselleşmenin yine zorunlu ve kaçınılmaz sonucu artık sadece yalnızlaşmadır.
 
Kendini yineleyen sonsuz bir şimdide yaşıyoruz. Sanki küresel bir hastalığa yakalandık; bir tür alzheimer’a. Çağımızın insanını, zaman kavramına sahip olmayan 350 milyon yıllık sürüngen beynimiz yönetiyor. Hani o, “Ye, iç, seviş, savaş, kaç. Ne pahasına olursa olsun hayatta kal,” diyen ilkel beynimiz. Farkında olduğunu sanan homo sapiens neyin farkında olduğunun hâlâ farkında değil.
 
Almanca bir sözcük; “weltschmerz”. Türkçesi “dünya acısı”. Memleket acısını, insan acısını da içinde taşıyor. Weltschmerz’i hisseden bir azınlık dışında, insanın akıl beyni olan korteksimiz ilkel beynimize hizmet eden bir araçtan ibaret hale geldi.
 
Ve esasında, bu durum insanlık tarihi kadar eski. Benden sonra tufan... altta kalanın... önce can... her koyun... elle gelen... beni sokmayan yılan... Beni kazımaz. Vesaire. Her an, her yerde, herkesle bunları yaşıyoruz.
 
Epik tiyatronun babası Bertolt Brecht’in “Ada” şiiriyle ilk karşılaştığımda dağılmıştım. “Her insan kendi adasında yaşar. Her insan kendi dilinde konuşur,” diyordu. Brecht! Şiirin tamamına internetten bir bakın. Zor bir şiir. Kasabilir. Ama okumadan da olmaz. Adam 70 yıl önce tam da bugünü, bizi yazmış.
 
Eşitsizliğin, sömürünün, yağmanın, vahşetin, kadın düşmanlığının, doğa katliamının, savaş uğultularının zirve yaptığı bu postmodern sonrası zamanlardayız. Zor durumdayız. Ortada sistem mistem yok. İnsan uygarlığı kaosmoza dönüştü, nereye nasıl gideceği tamamen belirsiz. Entropi denilen, epeyce ilerlemiş bir dağınma ve kusursuz bir anomi var. Sürüngen beynimizin egemenliği sürdükçe bu amok çılgınlığının sonu insanlık için pek hayırlı olmayacak.
 
Uzun lafın kısası şu. Geçmekte ve gelmekte olan tüm kuşakların tek ortak paydası var: yalnızlık. Empatiyi yitiriyoruz ve gitgide daha da yalnızlaşıyoruz. Envai çeşit haletler ve ruhlar orada başlıyor, orada bitiyor. Küçücük ve yapayalnız gezegenimizin haletiruhiyesinde de sıkıntı var.
 
İpuçları böyle. Zaten derdim haletiruhiye falan değildi. Bir şeyler fazla birikmişti, yazıp biraz hafiflemek istedim. Ne kadarını mı yazdım? Bu kadarcık yere anca bu kadar sığıyor. Ama bence yeter. Bir sürü kavramı bilerek üst üste sıkıştırdım. İsterseniz internette hepsini bulabilirsiniz. Nasıl bir yazı mı oldu? Bilmiyorum. Bu yazıyı sonuna kadar okuyabildiyseniz olmuştur gibime geliyor.Gelişine yazdım ama en azından ben biraz rahatladım.
 
Eduardo Galeano’nun Bogota’dan aktardığı bir duvar yazısıyla bitireyim. “Karamsarlığı daha iyi günlere saklayalım.” İnsan kalabilmek için yapacak çok işimiz var çünkü. Yoksa bu sefer tamamen biteriz.
 
İtiraf: Bilgisayarda yazmak yazının ruhiyatını zorluyor. Elimden geldiği kadar kafama dikkat ettim, olmuyor. Organik değil. Sonra oturup kalem kâğıt yazdıklarımı kastıra kastıra makineye geçtim. Arızayı hissediyorum. Tek başına makineyle tam olmuyor.
 
Bu arada, nasıl gidiyor senin yalnızlığın?

*Aptal Beyin, Dean Burnett, Aganta Kitap
**Kaosmoz sözcüğüne Franco “Bifo” Berardi’nin Metis’ten çıkan Ruh İşbaşında adlı kitabında rastladım. Kaosmozlarımızı daha iyi anlayabilmek için bu iki kitabı da okumaya çalışın derim.

info@kargamecmua.org