QUEENS OF THE STONE AGE: İYİ ADAMLAR


Utkan Çınar

Bilmiyorum belki o zamanlar daha abartılı düşüncelere sahiptim ama 2002’deki Songs for the Deaf ile beraber Qotsa’nın hard rock’un itibarını koruyan en önemli grup olduğunu düşünüyordum. The Strokes ve The White Stripes’ın garaj sound’larıyla ele geçirdiği anaakım rock dünyası bolca The’lı grupla sıkıcı hale gelmeye başlamıştı. Çoğunluğun onlarla tanışması Songs for the Deaf albümü ve ilk 45’lik “No One Knows”un klibiyle olmuştur herhalde. O zamanlar MTV vardı ve bu videoya bolca maruz kalıyorduk. Josh Homme, Mark Lanegan ve Nick Oliveri’nin çarptıkları bir geyikten dayak yedikleri klip bir yana şarkı harikaydı. Yüklü davullar ve gitarlarla oldukça sert bir şarkı olmasına rağmen radyo dostu olabilmişti. Ardından gelen kırkbeşlik “Go with the Flow” da öyle.

Queens of the Stone Age ve Josh Homme’nin ne kadar uzun süredir bizlerle beraber olduğunu düşününce aslında çok daha yaşlı olması gerekiyor gibi duruyor. Ama Homme sadece 44 yaşında ve Qotsa öncesi grubu Kyuss ile ilk albümünü yayınladığında henüz 17 yaşındaydı. Bir tür çocuk yıldız neredeyse. 1998’de kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini yayınladıklarında anaakım rock dünyası 1991’de çıktığı zirveden aşağıya inmeye başlamıştı. Ama Qotsa dönemi takip eden bir grup olmadı hiçbir zaman. ‘70’lerin blues ve hard rock’ını alıp punk ve metalle karıştırdıkları tarzları neredeyse hiç değişmedi.
 
2000-2007 arası yayınladıkları 4 albüm halen grubun en dikkate değer dönemini yansıtıyor. Hakikaten de rock müziğin düşüşünün resmiyet kazandığı bu zamanlarda yapabildikleri takdire şayandı. Rated R (2000), Songs for the Deaf (2002), Lullabies to Paralyze (2005) ve Era Vulgaris (2007) çoğu grubun sahip olmak isteyeceği bir albüm silsilesiydi. Bu “dörtleme”nin ardından gelen 6 yıllık ara ve bu dönemde Homme’nin birçok başka işle de ilgilenmesi (bkz. kutucuk) Qotsa döneminin kapandığı gibi bir fikre de kapılmamıza yol açıyordu. 6 yıl aradan sonra gelen …Like Clockwork (2013) güzel ilgi görse ve iyi eleştiriler alsa da bunun biraz da vefadan geldiğini düşünüyorum. Yoksa bize yeni bir şey vermeyen alelade bir yapıt olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni albümleri Villains’deki en büyük değişiklik prodüktör koltuğundaki Mark Ronson olsa gerek. Amy Winehouse, Lady Gaga, Bruno Mars gibi pop dünyasının ünlü isimleriyle çalışmış Ronson bir Queens of the Stone Age fanı. Hatta 2015 yılında Tame Impala’dan Kevin Parker ile bir Qotsa yorumu da yapmıştı. Bu birliktelik başta heyecan yaratsa da grubun sound’una etkileri olmuş ama yeteri kadar değil. Homme synth’lerin (her synth sesi modernlik anlamına gelmiyor) varlığını her ne kadar John Carpenter dinlemesiyle açıklasa da bu sadece işin kreması olarak duruyor. Özünde radikal bir sound değişikliği hissetmiyorsunuz. Bu da bir yerde ne yârdan geçerim ne serden hissini veriyor dinleyiciye. Evet albümün açılış şarkısı “Feet Don’t Fail Me” ve “Fortress” gayet iyi ve Qotsa’nın kariyer best of’una girebilecek şarkılar ama gerisi maalesef fazla formüle ve belirgin bir yeniliğin hissedilmediği şarkılardan oluşuyor. Bir metacritic üyesinin dediği gibi: “Sanki Qotsa şarkıları ortaya çıkaran bir bilgisayar programları var…” Gönül isterdi ki daha radikal bir şeyler denesinler. Çünkü evet merhum Cornell Timbaland ile çalıştığında bu biraz eğreti durmuştu ama Homme’nin ve grubunun bu konuda bir şeytan tüyü olduğunu sezebiliyorduk. Queens of the Stone Age zaten pop’a uzak duran bir grup olmadı hiçbir zaman. Daha fazla risk belki eski kuşak dinleyicilerinde bir tepki doğururdu ama kesinlikle daha manalı kalmalarını sağlayabilirdi. Burada Spoon’un son iki albümünü iyi örnek olarak hatıratmak isterim.
 
Queens of the Stone Age bir gruptan çok Josh Homme’nin etrafında toplanmış bir kolektif gibi. Kuruldukları yıl olan 1996’dan beri tek sabit üye Homme. Nick Oliveri, Troy Van Leeuwen ve Danzig ile çalışmış davulcu Joey Castillo uzun soluklu üyeleriyken; Alain Johannes, Dave Grohl, Mark Lanegan gibi tanınmış isimler de dönem dönem grubun üyeleri oldular. Bu dönerkapı hikâyesi grup için herhangi bir sorun yaratmadı. Grohl’un davulunu, Lanegan’ın vokalini duyarken mutlu olduk ama hiçbir zaman da eksikliklerini hissetmedik. Bu da Homme’nin müzisyenliği kadar insan ilişkilerinde de başarılı olduğunun, beraber çalışması keyifli bir müzisyen olduğunun ipucunu veriyor bize.
 
Queens of the Stone Age rüştünü çoktan ispatlamış bir grup. Yaptıkları yanımıza kâr. Bundan sonra albüm yapmasalar bile yeterli. Gelseler her türlü gidilir.

Homme’nin hobileri
Josh Homme’u sadece Queens of the Stone Age ile sınırlı bırakmak olmaz. Yetenekli müzisyen Led Zeppelin’den John Paul Jones ve Dave Grohl ile Them Crooked Vultures’u kurmuş ve gayet de iyi bi albüm yayınlamıştı 2009’da. Bataclan saldırısıyla çok tatsız bir şekilde gündeme gelen Eagles of Death Metal’in de kurucularından. Ayrıca Arctic Monkeys’in külliyatında iyi bir yerde duran 2008 tarihli Humbug’ın da prodüktörü. Bunun dışında David Catching’in Joshua Tree’deki ünlü Rancho De la Luna stüdyosunda 1998-2003 arası Desert Sessions adıyla kaydedilen 10 volümlük bir destanı da var. Bunun dışında başarılı belgesel Sound City'e Dave Grohl ve Trent Reznor ile beraber “Mantra” isimli bir şarkıyla katkı verdi. 2016’da Iggy Pop’un son albümü Post Pop Depression’ın prodüktör koltuğundaydı. Son olarak da Fatih Akın’ın Cannes’da da yarışan son filmi In The Fade’in de müziklerini yaptı.

Queens of the Stone Age Playlist:
- Auto-Pilot
- If Only
- Hangin Tree
- Mosquito Song
- If I Had a Tail
- Feet Don't Fail Me
- The Blood is Love
- Misfit Love
- Go With the Flow
- Fortress khgv@hotmail.com