Beklentiler Kalesi Çökerken Public Enemy – Apocalypse 91... The Enemy Strikes Black


Murat Mrt Seçkin
1.
Meraklısı olan kitlenin büyük çoğunluğunun kabul ettiği bir gerçeği hemen başta belirtelim. Public Enemy hip hop tarihinin en güvenilir hatta en inandırıcı ekibidir. Her şey ciddidir, eğlenmek lümpen bir davranıştır, içmek, zevke dalmak ise şımarıklıktır diyen bir kafaya bürünmüş, sol, liberal ya da özgürlük diyerek insani tüm güzellikleri küçük gören bakış açısına bulaşmadan buna değindiğimi belirtmek isterim. Public Enemy’nin varlığı adından başlayarak koca bir espiri bir yandan da. Flavor Flav’ın kıyamet habercisi koca saatini sallayarak sahnede koşturması, Terminator X’in her yeri ağır siyasi göndermeler ve hicivlerle dolu alıntıları, Chuck D’nin bütün bu asabi şalala ortasındaki aşırı ciddi dernek abisi duruşu.
 
İnsanın dağıtmaya, kendini kaybetmeye her zaman ihtiyacı vardır. Bu sıfırlanma anları ve ertesi günkü yorgunluk bizi sakinleştirir, içimizde her daim büyüyen karanlık deliği olabildiğince kapatır. O nedenle bahsettiğim ciddiyet başka bir yerden. İkiyüzlülüğe, haksızlığa ve empati yoksunluğuna dair bir ciddiyet. Düşmanlarının gönderdiği şeytanlar ile savaşırken dostlarının çoktan o şeytanlara dönüştüğünü fark eden kızgın bir ciddiyet. Public Enemy’nin duruşu tam da bugün sanal ortamın hesap vermeme ve yüz yüze konuşmama ortamında tartışıp durduğumuz sanal gerçekliği daha hayatımızda sanal kelimesi geçmeden önce sorgulayan, samimiyetsizliği kurcalayan bir yerde. Daha da mühimi, yaptıkları her albümde, o dönemde yaşadıkları coğrafyanın, mahallenin, yoldaşlarının ve toplum kapolarının haletiruhiyesinin özetini veriyor olmaları bu ekibi müzikal hafızamızda bambaşka bir yere koyuyor.
 
2.
Amerika bir daha asla içinden çıkamayacağı, çıksa bile her şekilde koca bir coğrafyayı barut ve mezar kokusuna bulayacağı bir döneme girer 1991’de. Irak’a askeri müdahale olan Çöl Fırtınası Harekâtı uzundur etliye sütlüye dokunmayan, hâlâ Vietnam’ı sorgulamada sorunlar yaşayan, Kore’yi ise unutmuş bir toplumun (en azından) bazı kesimlerinin kapanan yaralarını açmaya başladı. Çöl Fırtınası Harekâtı sadece bir savaş olarak değil, medyanın dünya halklarına savaşı bir film misali sunma şekli ile de algıları değiştirdi. Bazıları için savaş içine girmedikçe uzaktan keyifle takip edilecek, uzadıkça veya ölümlerin sayısı mesela ellilerin altına düştükçe popülerliğini yitirecek bir reality-show malzemesine dönüştü. Zaten bundan sonra da sadece savaş değil, içinde şiddet olan her şey anaakım medyada hep böyle sunulmaya/satılmaya başladı. Tabii ki bu büyük reklam alanında tanımadığınız insanların ölmesi, öldürülmesi, evinden edilmesi hiçbir önem taşımıyordu. Özellikle yaratılan güvenliksiz korku atmosferi ise tüm bu alanları silah tüccarlarının devasa bir reklam platosuna çevirdi.
 
Aslında tüm bunlar dünyayı değiştirdi ama madem Public Enemy özelinde konuşuyoruz, onların birinci muhatabı üzerinden devam edelim. Dışarıda yaşanan katliamı sorgulamayan klasik Amerikalı kısa süre sonra zaten seksenlerde içine düştüğü ekonomik çöküşün, halkın içine girdiği darboğazın çok daha beterine şahit olacaktı. Savaş, düşman, vatan diye bağıran bir devlet, kaynaklarının çok büyük bir bölümünü savunmaya harcadığı için doğal olarak ve hepimizin başına gelen şekilde sosyal hakları baskı altına alıp, sağlık ve eğitim bütçelerini sıktı. Ekonomik bunalımın getirileri; düşmanı ve hedefi her daim yanlış yerde arayan ırkçı, aşırı milliyetçi güruhun gittikçe yükselmesi, bayrak fetişi ile birlikte idarecilerin açığını kapatmak adına bu insanlara prim vermesi ve o çok uzağındayken rahat takıldığın savaşın artık yaşadığın salona, yatak odana kadar girmesi oldu. İki ay sonra Kuveyt’in bağımsızlığına tekrar kavuşması bile hiçbir şeyi değiştirmedi. Kötülüğe kapılar ardına kadar açılmıştı artık. Tüm bunlarla beraber toplumsal kamplaşma, tüketim deliliği, “ama” virüsü her yere yayılmaya başladı. Bu ortamdan bir sene önce Fear of a Black Planet gibi efsane bir işe imza atan Public Enemy ise bu sefer Apocalypse 91... ile derdini anlatır.
3.
Apocalypse 91... bundan önceki üç Public Enemy albümünden aşırı şekilde farklı bir müzikal hediye sunmuyor bize. Ancak albümün genel havası albüm çıktıktan sonra gerçekleşen Rodney King ya da genel tarifi ile Los Angeles Ayaklanması’nın habercisi gibi. Daha sert, daha kızgın ve provokatif. Chuck D’nin gönülden bağlı olduğu Kara Panterler söylemine daha da yaklaşmış, Nation of Islam ruh halinden ise az kırpıntılar bırakmış. Ancak buradaki fark, Public Enemy bir ırk değil de olgu olarak “beyaz” kavramına atarlanırken birden kendi yoldaşlarına namluyu döndürüyor. Yetmişlerde The Jeffersons (bizde Jefferson Ailesi diye yayınlandı) isimli stand-up ile başlayan, seksenlerde ise MTV dönemi ile iyice yayılan, hangi yakadan geldiği önemli olmayan çeteci hip hop ile iyice kendinden geçen, Afro Amerikan bireyleri şımarık, rüküş, para veya şehvet düşkünü ya da sonradan görme zenginler olarak karikatürize eden bir jenerasyona atarlanıyordu Chuck D.
 
Benim de çalmaktan her zaman keyif aldığım ve sanırım dünyanın en güzel “senden çok fena hesap soracağız” şarkılarından biri olan “By the Time I Get to Arizona” ise Arizona’da Martin Luther King kutlamalarını reddeden vali Evan Mecham’a ithafen yazılmıştır. “Tüm bir eyalet faşist ise nasıl gülen bir yüz bekleyebilirsin, neden mi bayram istiyorum, çünkü istiyorum,” diye veryansın eder Chuck D. Bu bir yandan tüm dünyada yükselen ve bugün bile hâlâ kendine yer bulan (bu yazı yazılırken Almanya seçimlerinde aşırı sağcı parti yüksek bir oranla meclise girdi mesela) tüm ırkçı, aşırıcı hareketlere karşı bir isyandı aynı zamanda.
 
“Can’t Truss It” ise tam da yukarıda bahsettiğimiz yoldaşa atar şarkılarından. Aslında küçük bir kelime oyunu ile MC Hammer’ın bol Grammy’li “Can’t Touch This”i ile piyasada yaratılan yıldız sisteminin nasıl da köleliğe dönüştüğünü anlatmaya çalışmışlar.
 
4.
Public Enemy sadece bu albümü ile değil tüm işleri ile derdi olan müziklere tutkun insanların ya da “Sadece hip hop dinlerim,” diyenlerin elinin altında her daim olmalı. Yaşadıkları her dönemi net bir şekilde anlatarak ve dost, kardeş kayırmadan zehirli oklarını her yana savurarak yollarına devam ediyorlar. Bugün deste deste paralar saçan, kadınları meme ve popodan oluşan birer kafadanbacak gibi gösteren, silah kullanmayı, tüketmeyi, surata yumruk atmayı daha da fenası “erkek adam” olmayı öğreten siyah veya beyaz tüm RnB ve hip hop tayfası için yatağın altındaki öcü ya Public Enemy ya da bambaşka sahnesi ve samimiyeti ile Afro-punk. Eğlenmeyi, yaşamayı sevenlerle değil tüm bunları birer ürün haline getirenler ile derdi. Eşitlik, anlayış, özgürlük ve armoninin zamanın ruhu değil yaşamın kaynağı olduğunu haykıran güzelliklerden. muratmrtseckin@gmail.com