KOKUSU ÇIKMIŞ ŞEYLER - DÖRT HIRSIZ
Vedat Ozan
Tarih boyunca, her alanda olduğu gibi tıp alanında da farklı yaklaşımlar mevcut. Bunlar içinde en ilginç olanı ise belki de Miyazma Teorisi. İnsanların Avrupa’da salgın hastalıklardan kırıldığı yüzlerce yıllık bir dönem boyunca geçerli tıbbî yaklaşım olarak kabul edilen Miyazma Teorisi’ne göre ölümcül hastalıkların nedenleri kötü koku ve kötü hava ile açıklanıyor. Hatta teorinin temelinden isimlendirilen hastalıklar da var. Misal, bizim “sıtma” diye bildiğimiz hastalık, batı dillerinde kötü anlamındaki mal ve hava anlamındaki aria kelimelerinin bileşiminden oluşturulan malaria kelimesiyle tanımlanıyor. Bu dönemlerin henüz bakteri ve mikrobun bilinmediği dönemler olduğunu da lütfen unutmayalım. İnsanlar yığınlar halinde ölüyorlar ve bilim insanları bu ölümleri açıklamak, devamında da önlem ve tedavi geliştirebilmek için bilgileri dâhilinde nedenler bulmak zorundalar.Miyazma Teorisi sadece tıpla sınırlı kalmıyor, sosyal alanda da pek çok değişimin sebebi oluyor. Cilt üzerindeki gözeneklerin açılmasının bireyi hastalıklara karşı savunmasız kılacağına inanıldığından mesela, yıkanmak ve dolayısıyla gözenekleri hastalık sebeplerine açık hale getirmek sağlıklı bir durum olarak kabul edilmiyor. Bunun sonucunda da insanlar yıkanmaktan kaçınarak hem kokusal hem de hijyen anlamında bugün anladığımızdan çok farklı bir sosyal alan oluşturuyor. Daha sonra bakteri ve mikrobun keşfiyle bu uygulamanın önlem olmaktan ziyade bilakis hastalıkları arttırdığı anlaşılıyor ama, iş işten geçmiş oluyor tabii o zamana kadar.
Dönemin doktorlarının işi de elbette kolay değil. Hastalıklı mekânlara girip hastayı tedavi etmek, hatta önleyici uygulamalarda bulunmak durumundalar. Bu tedaviler genelde “‘Kötü koku’ hasta ediyorsa, o zaman biz de bol bol ‘iyi koku’ kullanalım, önünü alırız bu işin” mantığından hareket ediyor. Doktorlar da uyguladıkları tedavi yöntemlerine paralel olarak kendilerini mümkün mertebe koku ve havadan koruyacak şekilde giyiniyorlar. Uzun pelerin, eldiven, şapka, hatta göz kısımları gözlük benzeri camla korunmuş maskeler takıyorlar. Bu maskelerin kuş gagasına benzer bir de burun kısımları var. O kısma da ‘iyi’ olduğuna, dolayısıyla doktoru ortamdaki hastalıktan koruyacağına inanılan misk, amber, civet, muhtelif baharat filan kokulu malzeme dolduruluyor. Ne var ki her alanda olduğu gibi tıpta da bir hiyerarşi olduğunu lütfen unutmayalım; doktorlar genelde hastalıklı mekâna kendileri girmeden önce asistanlarını yolluyorlar. Kaba bir benzetme olacak ama, kaçakçının mayın tarlasına kendinden önce eşeğini salması gibi bir durum yani.
Binlerce ölümün gerçekleştiği bir dönem salgın hastalıklar dönemi. Ölenlerin bir kısmı da oldukça zengin kimseler. Ancak zenginler öldüğünde evlerindeki kıymetli eşyaya ulaşmayı akıldan bile geçirmeniz mümkün değil, çünkü evden altını gümüşü, kabı kaçağı alayım derken sizin de hastalık kapıp ölmeniz işten bile değil.
İşte tam da bu dönemde (1628-1631) Toulouse kentinde dört hırsıza ilişkin bir efsanenin yayılmaya başladığını görüyoruz.
Rivayete göre dört kafadar hırsız zenginlerin evlerine dalıp ortada kıymetli ne varsa talan ediyorlar. Birden fazla ev soymalarına rağmen hiç hasta olmayan çete üyeleri, elbette sonunda yakalanıyorlar. Mahkemeye çıkartılıp idama gönderilecekleri sırada ise hâkimle pazarlığa oturup, hastalığa dirençlerinin sırrı karşılığında bağışlanmalarını talep ediyorlar. Hâkim de makul adammış belli, kabul ediyor.
Efsaneye göre işin sırrı şöyle: dört kafadar hastalıklı ölü evine dalmadan önce bütün vücutlarını kendi icatları bir iksirle ovarak koruyucu film tabakası oluşturuyor, böylece de hastalıktan korunuyorlar. Peki, iksiri nasıl yapıyorlar? Alıyorlar üzüm sirkesini ve basıyorlar içine ardıç, pelinotu, mercanköşk, kâfuru, karanfil, adaçayı, biberiye vesair aromatik bitkiyi. Bir müddet beklettikten sonra da başlıyorlar sürünmeye.Tahmin edebileceğiniz gibi bu ilginç hikâyeli iksir “Dört Hırsız Sirkesi” (Le Vinaigre des 4 Voleurs) ismiyle bayağı meşhur oluyor, hatta ilerleyen yıllarda (1748) ilaç kodekslerine giriyor.
Bugün bile Avrupa’da pek çok eczanede muhtelif bitkiyle kokulandırılmış ve antiseptik olarak satılan pek çok marka sirkeye rastlamak mümkün. Salata yapmak için değil ama, sürünmek için. vedato@yahoo.com