KENDİNİ ONUN YERİNE KOY!
Can Anar
Siz çıkarıp gösteremediğim bir ağrısınız ve ağırsınız içimde…Anlamaya çalıştığım, anlatmaya çalıştığım ve size nasıl hissettirebilirim diye daha iyi anlatmaya çalıştığım bir ağrısınız. Bütün çabalarımın nafile olduğunu bile bile bir kuvvet anlatmaya çalışıp tükettiğim enerjimden artakalan büyük bir ağırlıksınız. Sürüklediğim, itelediğim… Evet sizsiniz bu! Oradasınız, buradasınız, şuradasınız; oradaydınız, buradaydınız, şuradaydınız, ama nasıl olmuş da, nasıl oluyor da baktığım her yerden gelip katılmışsınız bana, devam ediyorsunuz katılmaya ben bakmaya devam ettikçe ve kahretsin ki gördükçe baktığım yeri. Ne bağırıyorsunuz? Ne ağrıyorsunuz? Acınız mı var? Bağırıyorsan, acın büyük olmalı ama bağırdığın senden büyük acılar içindeyse ya? Umurunda değil mi? Sen kendi acınla mı uğraşıyorsun zaten? Senin derdin sana yeter mi yani? Acının, ağrının yarışı olmaz. Neredeyse acı, ağrı, orada atıyordur canın ama, canına sıçtırma. Tamam anladık, ne bağırıyorsun?!
Karşıdan karşıya geçiyorsun fakat, geçemiyorsun. Ağır ağır yürümek zorundasın ya da yolun ortasında ipince iki tane deney tüpü üzerinde gibisin, adım atamıyorsun. Adım atsan kırılacak, dökülecek bacakların. Sonra bir telaş, bir hız bir araba geliveriyor basıyor kornaya, “Daaaaaaaaaattttt!” Camdan çıkarıp kafasını, bağırıp çağırıyor sana. Küfürler yağdırıyor. Dönüp “Yürüyemiyorum şekerim,” diyorsun. Hadi kendini onun yerine koy! Çok kötü bir gün geçirmiş ve öfkesini dizginleyemiyor, seni göremeyecek, kendinden başkasını düşünemeyecek kadar kör, sağır olabilir; çok acelesi olabilir, hasta olabilir ya da “hasta” olabilir. Arabasının bütün rüzgârını sana bırakarak yanından tam gaz ve bir tavır, basıp gidiyor.
Bir arkadaşını, sevgilini, karını, kocanı, birini arıyorsun cevap vermiyor ya da ulaşılamıyor. Olabilir. O an her şeyi yapıyor olabilir. Sevgilin o an seni aldatıyor da olabilir. Canıyla cebelleşiyor da... Hatta ölmüş bile olabilir ne diyorsun sen? Ama, şarjı da bitmiş, telefonunu bir yerde unutmuş ya da çaldırmış da olabilir. “İyi şeyler düşün,” derler de kötü şeyler düşündüren şeyler de olmuyor mu? Oluyor tabii. Ulaşamadım sana diye daha “Alo!” demeden bağırıp çağırmaya başladın durdun. Telefonu açan durdu, dinledi. Sen telefonu kimin açtığının bile farkında değilsin, demediğini bırakmadın. Bir ses… Ağlayan bir ses “Öldü o!” derse ne diyeceksin, ne yapacaksın?
Tuvalet kapısının önünde kıvranıyorsun, içerde “bir kendini bilmez” var. Parti veriyor içerde. Sanıyorsun… Altı üstü çişin var. Tamam zor bir durum kabul ama, kapıyı çalıyorsun da ne bekliyorsun yani? “Kim o?” demesini mi? Benim ya aç. İçerdeki düşündüğün gibi parti vermiyor, gazete, kitap okumuyor olabilir. Kan işiyordur, kan kusuyordur belki. Belki geberiyordur karın ağrısından. Sen de kapının önünde ölecek olabilirsin, ölecekmişsin gibi de gelebilir sana. Zaten bütün telaşımız bu yüzden değil mi be? Ölecekmişiz gibi geliyor da bir değişik oluyoruz bu yüzden. Öyle öldüğümüz filan da yok işte. Hiç öldük mü ki ölecekmişiz gibi geliyor da yıkıyoruz ortalığı? Ölüm ölüm diyip duruyorum da karamsar filan diyorlar. Hay karalar sarsın sizi! Anlatmak diyorum, nasıl daha etkili anlatabilirim filan diyorum. Bir düşünsenize korkunuza dokunuyorum işte. Ben dokundukça irkiliyorsunuz. Sinir uçlarınıza dokunulmuş gibi ayaklanıyorsunuz hemen.
Minibüste, otobüstesin ama cam kenarında değil. Hayat sana bir seyahatlik cam kenarından yer vermemiş. Olamaz mı? Olabilir. Cam kenarında başkası var. Sevdiğinin yanında başkasını düşünmek gibi boğucu bir şeye dönüşüyor bu düşünce cehennem sıcağında, bütün camların kapalı ve bütün cam kenarlarının tutulu olduğunu düşünürsek. Bak nasıl da düşünmüyorlar oksijen alma ihtiyacını içerdeki insanların. Sen onların adına bile düşünüyorsun, bir de cam kenarındalar diyerek. Kendini onun yerine koy! Olmaz nefes alamıyorum. Ne demek alamıyorsun, bal gibi alıyorsun işte. Bu kadar insanın canı yok mu? Onlar neden seslerini çıkarmıyor? Belki seni bekliyorlardır. Pardon! Camı açar mısınız? Pardon…Camı…Açar mısınız? Camı… Müsait bir yerde inebilir miyim?! Pencereler müşterektir. İçerdesin diye dışarıya, dışarıdasın diye içeriye.
Empati yap, empati yap. Anlamazlar, farkına varmazlar, düşünmezler. Aynı duyarlığı beklersin, aynı sabrı göstersinler istersin ama olmaz.
Empati yaparak, empatiyle yaşayarak pek çok şeyi, aslında ne kadar iyi anladığını görürsün ve acıların çığlıkları diner.
O zaman herkes haklı. Ben hepsini anladım, tamam, onlar da beni anladı. Tamam yaşıyoruz. Herkesin haklı olduğu bir yerde neyi tartışacağız? Doğru, haklısın.
“Doğru ile yanlışın ötesinde bir yer daha var. Orada buluşalım.” - Mevlânâ Celâleddîn Rûmî cann.anar@gmail.com