2016’nın En İyi Tarafı Yerli Müzikti


Tayfun Polat

Bağımsız / alternatif müzik alanında muazzam bir yıl geçirdik. 250’den fazla albüm / EP / single çıktı 2016’da. Geçen yıl olduğu gibi bunları tek tek yazmaya girişmeyeceğim. Mecalim kalmaz. Yaptığım envanter çalışmasını siteye koyduk. Merak eden inceleyebilir. Bu sene döne döne dinlediklerimi yazacağım sadece. “En İyiler” listelerine haklı tepkiler geliyor artık. Lakin bu kadar çok dinlediğime göre bana göre yılın en iyileri oluyor bunlar doğal olarak.

Yılın en iyi albümü bence Selim Saraçoğlu’nun Başka Bir Vaha’sı. Bolca övdüm zaten Ekim sayısında. Düzenlemeler, şarkı sözü yazımı, icralar, prodüksiyon... uzun yıllardır karşımıza çıkmamış bütünlükte bir çalışma. Müzik tarihimize geçecek önemde bir albüm Başka Bir Vaha. Aynı sebeplerle (düzenlemeler, sözler, icra ve prodüksiyon) 3 albümü sıralamam gerek sonra; Gözyaşı Çetesi – Garip Davam, Jakuzi – Fantezi Müzik, Başak Yavuz – a little red bug. Gözyaşı Çetesi’nin bütün doğallığı ve içgüdüleriyle oluşturduğu sound’un niye ve nasıl kimse farkında değil pek anlayamıyorum. Garip Davam’ın eller üstünde tutulması, her yerde çalınması gerek. Ama grup işin tanıtım kısmını da kendi doğalına bıraktığından herhalde, kimseler henüz uyanamadı. Ahenk, tavır ve icra dört dörtlük. Jakuzi ise yılın çıkışı. Senelerdir her yaptığıyla şaşırtan ve merakla şimdi ne yapacak dediğimiz Kutay Soyocak’ın, Peygamber Vitesi’ni düzlükte bir dinlenme tesisine park edip, memleketin kabiliyetiyle ters oranda tanınmış nev-i şahsına münhasır müzisyeni Taner Yücel ile biraraya gelmesiyle ortaya çıkan Jakuzi, en güncel synth müziğini ‘70’lerin, ‘80’lerin deneysel synth sound’uyla harmanlayıp üzerine de harika sözler yazınca, ortaya hak edilmiş bir sonuç çıktı. Grubun görselliği kullanışı da başarılarında ayrı bir başlık olarak incelenmeli. Ama biz müzikle devam edelim. Başak Yavuz’un ikinci albümü a little red bug ise kendi klasmanının en iyisi. Bu albüm Başak Yavuz’u sadece memleketin en iyi caz vokalistleri arasında en üst sıralara yükseltmekle kalmıyor, düzenlemelerin cesareti ve deneyselliği ile oluşturduğu eklektik tavır, onun çok yönlü müzik bilgisi ve donanımını da ortaya çıkarıyor.Ardından, yukarıdaki dörtlüden yalnızca prodüksiyon anlamında bir tık geride kalan 3 albüm geliyor benim için, No Land – Aramızda, Adamlar – Rüyalarda Buruşmuşuz, Ülkü Aybala Sunat – Artiz Kahvesi. Adını duymaya başladığımız 2013’ten beri ilgi ve merakla beklediğimiz No Land albümü nihayet bu yıl çıktı. Yaylılar ve üflemelilerin kullanımı ve şarkı sözleriyle fark yaratan grup, beklenilenin gayet üstünde bir ilk albüm yapmayı başardı. Adamlar ise hiç ikinci albüm stresine girmeden, sadece içlerinden geleni ortaya koyarak ilk albümün müzikalitesinin çok üstünde bir albüme imza attılar. Tolga Akdoğan’ın söz yazma kabiliyetinin algılandığı gibi muzip, afacan, zeki çocuk’tan ibaret olmadığını da artık herkes anlamış olmalı. Ülkü Aybala Sunat da ilk albümden tüm hünerlerimi ortaya dökeyim halinden çok uzakta, mütevazı ve meramını çok iyi ortaya koyan bir sadelik ile birlikte, cesur ve yaratıcı fikirleriyle fark yarattı. Eylül Biçer ile birlikte kotardıkları albüm, esasen caz vokalisti olarak bildiğimiz Ülkü ve caz gitaristi olarak bildiğimiz Eylül’ün türler arasında gezindikleri çeşitliliğiyle de doyurucuydu.

Bodoslama devam edelim. Caz kategorisinde Alper Yılmaz’ın Different City, Different Mood’u belki de bir bas tutkunu olduğum için elimin en çok gittiği albüm oldu. Ama aslında bir bas gitar albümü değil. Davulda Volkan Öktem ve piyanoda Ercüment Orkut’un da albümün tüm süreçlerinde söz sahibi olduğu bir trio müziği söz konusu. Ustalıkla çalınmış, her sazın kendi yoğunluğunu yükseltip alçalttığı ya da üçünün eşitlendiği bölüm bölüm değişen, gelişen düzenlemeler var albümde. Sübjektif olduğumu kabul ederek ama yine de göğsümü gere gere, bu yıl en çok dinlediğim caz albümünün KonstruKt & Peter Brötzmann – The Message: Live At kargART olduğunu belirtmek isterim. Tabii ki plaklar memlekete çok sınırlı sayıda geldi. Dijitalde de yok bu albüm. O yüzden o gün konser salonunda olanlar ve plağı edinebilen azınlık dışında ne acayip bir gece olduğunun çok az kişi farkında. Efe Demiral’ın Inside Out albümünü bir kategoriye sokmak zor. Tek gitar ve ses efektleriyle çağdaş müzik, deneysel müzik arasında salınan kompozisyonlar. Ama bu müziğin en çarpıcı tarafı es’leri. Herkesin bağıra çağıra, üst üste, birbirini dinlemeden derdini anlatmaya çalıştığı bir dönemde, müziğinin sadeliği ve sessizliğin düzenlenmesi çok etkileyici. Çok çok etkileyici. Deneyselliğe devam, yılın sürprizi DAK (Deri Altı Kanalları). 1999-2002 yılları arasında yaptıkları kayıtları Hayvanlar Alemi’nden Işık Sarıhan Ferrokrom albümünde toplamasa hiçbirimizin haberinin olmayacağı, ‘90’lar Ankara’sının tuhaflıklarından DAK, yalnızca makara teyp kullanarak yaptıkları ve manipüle ettikleri kayıtlarla neler neler yapmışlar, dinlemeniz gerek. Reggae, dub ve elektro bağlama deyince zihninizde oluşabilecek önyargıya bire bir, dört dörtlük bir prodüksiyonla gelen Elektro Hafız ise kendi adını taşıyan bir ilk albüme imza attı. Fairuz Derin Bulut’tan tanıdığımız Kerem Demir’in yeni adıyla çıkarttığı albümdeki tüm parçalara yerli sahnenin mühim isimlerinin yaptığı dub mikslerin yer aldığı ikinci bir albüm de cabası. Bu iki plaklık güzellik müptelalık yaratıyor. Bu yıl en çok dinlediğim albümlerin başında ise Kozmik Yıkım’ın Semt Drugs & Rock ‘n’ Roll albümü geliyor. Lo-fi estetiği (Bakırköylü üç kafadardan birinin evinin salonunda kaydedilmiş sonuçta), punk tavrı ve psikodeliya üçlüsüne bıkkın ama kolay hazmedilemeyecek şeyler söyleyen bir vokal ekleyin, zamanın ruhunu yakalamanın formülü bu kadar basit aslında.Buraya kadar yazdıklarım bence diğer tüm albümlerden ayrılıyorlar. Şimdi sıradan diğer albümlere bakalım. Yılın en ses getiren iki kadını Gaye Su Akyol ve Kalben. Gaye bu yıl Roskilde’de sahne aldıktan sonra, albümü tüm dünyaya dağıtıldı ve hatrı sayılır mecralardan övgüler aldı. Hologram İmparatorluğu ilk albümün çizgisinden, tutmuş formülün devamı. Bu simyaya ilk albümde methiyeler dizenlerden biri olarak bu sefer de her şey OK bence. Birkaç şarkıda biz ilk albümü bilenler için de iyi gelen yeni fikirler var. Ben de zaten onları çeviriyorum genellikle dinlemek istediğimde. Kalben’in kendi adını taşıyan ilk albümüne ise popülerliğiyle ters orantılı amansız eleştiriler geldi. Eleştirilerin çoğunluğu müzikal olmadığından beni pek ilgilendirmiyor. Albümün prodüksiyonu kulaklara bayram ettirmiyor ama böyle söz yazabiliyorsanız ve böyle bir sesiniz varsa zaten popülerlik kaçınılmaz. Kalben akıllı kadın. Çok da doğrudan. İçi dışı bir. Az da olsa temasımızdan ve muhabbetimizden onu böyle tanıdım. Misal şarkıları reklamlarda kullanıldığı için kendisini eleştirenleri şarkı yapar, o şarkı da hit olur. Kendisini hepimizden daha fazla sorguluyor zaten. Söz yazarlığından dem vurmuşken, beklemekten helak olduğumuz Cihan Mürtezaoğlu albümü Bitsin Bu Delilik de sonbahara yetişti. Cihan’ın gitarlarını (cümbüşünü, banjosunu) konuşturduğu, şairliğini döktürdüğü birkaç şarkıyı albümde görememek albümle ilgili tek eleştirim. Biraz daha kolay dinlenir şarkılar seçilmiş sanki. Keşke diğer şarkılarını bilmeseydik. Bu albümün hakkını daha iyi verebilirdik o zaman. Bir diğer genç ozanımız da Güney Marlen. Eski Bando’dan tanıdığımız Güney, Şişelere Mektuplar isimli ilk solo albümünde başta sözleriyle ve düzenlemeleriyle sınıfı takdirname ile geçti. Şirin Soysal ise, üçüncü albümü Mutlu Melankolik’te ilk kez prodüktör olarak Cenk Erdoğan’la çalıştı. Albümün haletiruhiyesiyle örtüşen bu seçim, müzikal olarak da bir değişiklik oluşturmuş. Şirin kadın ozanlarımızın arasında farklı bir konumda ve hayatının yeni dönemini ve farkındalıklarını çok güzel söze dökmüş. Yok Öyle Kararlı Şeyler’in ikinci albümü Beklenen ise grubun baladlar ve rock şarkılarını dengelediği ve level atladığı bir albüm oldu. Eskiz de Sallan Yuvarlan plağında hem eski işlerini derledi, hem de birkaç yeni cevher sundu bizlere. Çok şükür, enerjileri hâlâ çok yüksek.

Gelelim İngilizce yazanlara. İlk önce The Revolters. 7 yıl önceki çıkış EP’leri ile özellikle yurt dışında ses getirmiş olan grup, Unconditional ile çok çok iyi bir geri dönüş yaptı. Aradan geçen yıllarda benzerleşmiş indie kopyaları içerisinden hem aynı kulvarda kalıp hem güncellenmiş sound’larıyla yeni kalabilmeyi başardılar. In Hoodies ise geçen yıl çıkarttığı EP’nin ardından bu yıl da ilk uzunçaları A Lunar Manoeuvre ile geldi. EP’de de prodüksiyon harikaydı ama şarkıları çok da içselleştirememiştim. İyi şarkıları albüme saklamış Murak Kılıkçıer.Yılın büyük olaylarından biri ise Reptilians From Andromeda oldu. Her biri Amerika ve İngiltere’de basılan 6 albüm çıkarttılar. Geçen ay uzunca yazdım hikâyelerini, tekrar olmasın. Buralarda farkına varılmasa da no wave, new wave, post-punk, garaj, goth gibi punk öncesi ve sonrası türlere hâkimiyetleriyle yurt dışında büyük ilgi gördüler. Bize de kafası yeni yeni gelmeye başladı. The Ringo Jets’in üçte ikisi, Lale ve Tarkan’ın yeni grubu Cosmic Wings de kendi adını taşıyan ilk albümüyle ortamlara zımba gibi bir giriş yaptı. Lale’nin Ringo’da vokal yaptığı şarkıların hastası olanlar, Cosmic Wings’in güçlü şarkılarına da hemen adapte olur. Pek kimse farkına varamasa da, bayağı enteresan bir albüm de Aqua Talk’tan geldi. Whatever Tickles Your Mind, memleketteki nadir art-rock albümlerinden biri olmasının müstesnalığı bir tarafa, genç yaşta düzenlemelerinin ve icralarının mahirliğiyle nerden çıktı bu adamlar dedirtti.

Yılın en verimli türü olan hip hop başlı başına bir paragrafı hak ediyor. Çok iyi albümler çıktı ama benim gözdem Aga B. Al. Bum, sadece Burak Yelman’ın farklı söz yazımı ve söyleyişi ile değil, beat üstüne gitar ve saksafonun getirdiği organik yapı ile prodüksiyon olarak emsallerinden başka bir yerde duruyor. Ardından üç plak var şapka çıkartılacak, Grup Ses – Allience, RSPC (roadside.picnic) La Cafard, Ethnique Punch – Vinyet. Kontrast sayfasında Okan üçünü de yazdı bu ay. Ama ben de birkaç kelam edeceğim. Allience, adı üstünde, farklı janrlardan isimlerle kurduğu ittifakla beatbox âlimi Koray Kantarcıoğlu’nun başyapıtı. Uzun süren sessizlikten sonra albüm çıkaran M4NM’in ağır topları Armonycoma or slt ve Ağaçkakan’ın ittifakı RSPC ise memleketin en kabiliyetli hip hop söz yazarı Burkay’ın coştuğu, Mustafa’nın ise hâkim duygu olan öfkeyi müzikal olarak yüzümüze vurduğu, ikilinin (şimdilik) en iyi çalışması. Ethnique Punch, bu yıl önce Çeyrek Asrı Buçuk Geçe’yi çıkarttı, sonra Ağaçkakan ile Zerdüşt albümünü yaptı. Bu iki albüm zaten kalburüstüyken, bir de Vinyet geldi. Senenin çalışkanı Ali Eksan üçte üç yaptı. Her biri ayrı güzel. Ağaçkakan da çok çalışkan çocuk. 90BPM ekibinden Farazi ile Sahtekar adıyla bir de kısaçalar çıkarttılar; Dünyadan Kovuldu. Zehir zemberek sözleri ile bu EP’ye de dikkat çekmek isterim. Uzun zamandır her yaptığı işe kulak kesildiğim Tesir’in Bacak Bacak Üstüne Atan Şarkılar albümü de bir hayli doyurucuydu. Memleketin nadir spoken-word’cülerinden Çağrı, kafası başka çalışan bir adam. Albümünde de farklılığının altını çizmiş adeta. Yine spoken-word kategorisine alabileceğimiz Afrodeo da Our Beautiful Ex Lovers ile enteresan, karanlık bir atmosfer üzerine rüya notları gibi şiirler okudu. Dediğim gibi, hip hop açısından çok verimli bir yıldı. Ama tüm albümleri de yazamayız burada. Kalan isimlerden bazılarını da analım; Oldeaf – Smile, Hidra – Hoşgeldin, Dünya Senin Evin, Yener Çevik – Sokak Dili ve Edebiyatı, Eypio – Günah Benim, hepsine kefilim, doya doya dinleyin.

Şimdi türden bağımsız birkaç EP. Kurulduğundan beri her yıl bir EP çıkartan Pitohui bu yılı da boş geçmedi ve Enspektör ile geldi. Hep yeni fikirler sundular bizlere ama bu 3. EP zannımca kendilerini en iyi ifade ettikleri oldu. Her yeni çalışmasına heyecanlandığım Doğu Blok, seneyi iki EP ile kapattı. Kahire ve Nazlı Kız adlarını taşıyan 3’er parçalık EP’lerin tadı damakta kaldı. Halil Karakuyu da lo-fi sularından psikodeliyaya doğru uzanmaya başlamış durumda. Ancak deneysellik anlamında da sunduğu örneklerle bundan sonra yapacaklarını daha bir heyecanla bekliyorum. Bu yıl müzik âlemimize giriş yapan Süha ise, hem Moonkid EP’si, hem de “The Ascent” ve “Angel’s Fall” teklileriyle bundan sonra mutlaka takip edilmesi gereken bu yılın kazanımı oldu. Şarkıcı / şarkı yazarı kategorisinde pek akla gelmeyen çok katmanlı ama profesyonelce işlenerek sadelik ve zerafete dönüştürülmüş bir elektronik müzik düşünün. Süha’nın becerisi bu. Jakuzi ve Pitohui’den önce Özgün Semerci’nin EP’si Bulandı Sularım ile plak firmalarımız arasına katılan DOMUZ Records, bu yıl üçte üç yaptı. Özgün Semerci’nin akustik-folk, singer-songwriter ve hatta Alt. Country türlerini harmanladığı sade albümünde anlattıkları insana gayet iyi geliyor. Hareketlenmeye başlayan yerli reggae camiamızdan da yeni ve güçlü bir ses yükseldi. Bosphoroots, 3 Azgın EP’sinde, üç şarkıyla türün tüm gerekliliklerini yerine getiren ilk grubumuz oldu. Bundan kastım, sound ve türün mutlağı muhalif tavır zaten yerli yerindeyken rastafari düşüncesi ve imgelemini Türkçeye yedirme kabiliyetleri. Yılın sonuna yetişen 2. El Topo EP’si Ye’cüc Me’cüc ise ilk EP’sinde haklı bir beğeni kazanan gruba seviye atlattı. Vokalin de eklendiği yeni El Topo yolu progresif metale vardı. Sert gruplarımızdan Uluru da arayı açmadan ikinci EP’sini çıkarttı. Imaginary Sun ile grup enstrümantal stoner psikodelik metal ile uzun ve keyifli hikâyeler anlatmaya devam ediyor. Ama sert müziğin en fiyakalı EP’si Sülfür Ensemble’dan geldi. Radical Noise, UÇK Grind, Antisilence ve Nitro gruplarının birer elemanı biraraya gelip bir süper grup kurdular ve doom, sludge türlerinde 4 Songs About Dystopia, Satan, Ghouls & Marilyn Monroe ile ortalığı fena salladılar. Grubun ayrıca kargART’ta verdiği konseri de yayınlandığını belirteyim. Canlısı da bir başka. Bu arada, 2015’in Roxy Müzik Günleri birincisi Kinesis, ödül olarak kaydettiği Miasma EP’si ile müzikal çizgisini biraz daha progresif rock’a çekerken, temiz prodüksiyonu ile meramını da daha iyi dile getirdi. Al’York’un Debut EP’si de sahne performanslarıyla her geçen gün adından daha fazla söz ettiren Ankaralı dörtlünün “merhaba”sı olarak yüksek not aldı. Yine yüksek oktanlı rock (aslında grunge) gruplarımızdan Mosquito da ikinci EP’si Insane People’daki 3 parça ile türlerinin hakkını verdiler, başarı konusunda ısrarlarını gösterdiler. Tanımlaması bir hayli zor, an’a kedini bırakmış, doğaçlama müzikleriyle heyecan yaratan Lopenstraat ekibi de Şile EP’sini yayınladı. Kulak kabartmanızı tavsiye ederim.Kalan birkaç albüm, Nihil Piraye sene başında Sanduka’yı çıkarttıktan sonra ekip ve set-up değişikliğiyle yeni bir yola girdi ve her ay teker teker yayınladıkları, her biri çıtayı yükselten yeni parçalarla Değildir albümüne girişti. Değildir’in yayınlanması sürüyor ve merakla sonucu beklemekteyiz ama Sanduka’nın hakkını teslim edelim. Grubun yıllar içinde biriktirdikleri cevherler bu sandıktaydı. Çok iyi sözler ve düzenlemeler. Öfkeli Kalabalık ilgiyle takip ettiğim bir grup. İlk uzunçalarları #bittigitti ağza dolaşacak şarkıları ve belli bir kaba sığmayacağını ilan eden tavrıyla dikkat çekti. Tekrar ediyorum, memlekette punk gruplarının sayısı giderek artıyor olsa da, şu sıralar sahnede görebileceğiniz en punk hadise Can Büyükbaş ve grubu. Ayyuka ve Kırıka gruplarından tanıdığımız Özgür Yılmaz’ın solo gitar albümü Ora, aslında bir soundtrack olarak düşünülmüş, sonrasında (film projesi kalınca) eklemelerle albüme dönüştürülmüş olsa da, mekânlar, coğrafyalar dolaşmaya vesile olan keyfli bir yolculuktu. Bir diğer solo gitar albümü, TSU!’nun Dadebe’si ise James Hakan Dedeoğlu’nun her geçen gün ustalaştığı (3. albüm bu) akustik folk, psikodeliya harmanı stiliyle yine coğrafyalar arasında gezip kendi hikâyelerimizi bulduğumuz bir albüm oldu. Yıl sonuna yetişen ve yıllardır beklenen Hedonutopia albümü Ucube Dizayn’ı henüz edinemedim. Ama sağ olsunlar, mastering öncesi kayıtları yollamışlardı da bir oturuşta dört kez üst üste dinlemiş ve “Oh be,” demiştim. “Oh be, iyi ki varlar.” Acaipademler geri döndü ayrıca. 7 yılın ardından gelen Budala’daki şarkılar grupla ilgili neyi seviyor ve özlüyorsak hepsini hatırlattı tekrardan. Hakan Kurşun da 13 yıl sonra geri döndü. Kuark’ta yer alan 12 kompozisyonu “müzikte sürdürülebilirlik çalışmaları” olarak tanımlayan Kurşun’un albümünü farklı bir rock deneyimi arayan herkese tavsiye ederim.

Birkaç iyi toplama çıktı bu yıl ayrıca. Memleketin reggae, dub, ska kültürünün hamileri Beton Orman tayfası Beton Orman Istanbul Dub Sampler Vol.1’ı yayınladı. Dub müziğin şöhretler toplaması da diyebiliriz albüm için. Dolayısıyla bir lezzet toplaması aynı zamanda. Yeni kolektif ve plak firmalarımızdan Robonima’nın Robotape 1.0, türler arası seçkisiyle paylaşmanın ve farkındalığın mistik enerjisi şiarını güzel bir biçimde ortaya koydu. Belçikalı Sub Rosa firması tarafından 2 plak ve 2 CD’lik iki versiyonu çıkarılan An Anthology of Turkish Experimental Music 1961-2014 toplaması ise, adı üstünde, çok mühim bir eksikliği gideren, belki de yılın en önemli müzikal hadisesiydi.

Madem deneysel müzik dedik, İpek Görgün’ün Aphelion, Meczup’un daha önce 3 parçalık bir EP olarak yayınladığı albümünün genişletilmiş versiyonu Sworn Mother, Karakancolos’un Childish Cemetery Games, Cinuty’nin “timbre and space”, “b34Kbb”, “tao motion” ve “oneinworkroom001” teklileri, yılın en doğru müzikal hareketi olan A.I.D’in Room no:1 ve Room no:2 performans kayıtları, KAOSMOS’un Black Hypnosis, Tuna Pase’nin Night Music ve Ekin Fil’in Being Near albümleri, türün ilgilileri için bu yılın mühim çalışmaları olarak kayda geçmeli.

Pek elektronik müzik dinlemedim bu yıl ama birkaç albümden bahsetmek isterim. Tektosag Records’un TSGACD kasedi (aynı zamanda dijital olarak da yayınlandı), aslında bu yıl elektronik müzik sahnemizde neler oldu diye merak edenlere gayet doyurucu fikirler vererek büyük iş gerçekleştirdi. Yıllardır onlarca müzisyene eşlik etmiş, pek çok albüme enstrümanıyla ya da prodüktör olarak imza atmış Tunç Çakır’ın ilk albümü Voltage Controlled Music’i, çok gecikmiş bir çalışma olması bir yana, kişisel kanaatimce yılın en iyi elektronik müzik albümü olarak kayda geçti. 9VSS’in c-side (a collection of 9V tunes), Wodashin’in The River EP, Gras’ın Turmoil, İskeletor’un Luker EP, Mrs. Elo’nun (Elif Çağlar) Everyone with Everything, HICCUP’ın Ignight ve Nokz’un West Cost Wave albümleri kulağıma çalınan iyi işlerdi. Ancak belirtmek isterim ki, elektronik müzik alanında çok hareketli ve bereketli bir yıl oldu 2016. Ben konuyu In The Void ekibinden takip ediyorum. Meraklılarına da onları takip etmelerini öneririm.

Evet, bu yıl çıkan birkaç single ile bitireyim. Büyük Ev Ablukada’nın yeni şekli Fırtınayt’ın albüm hali bu yıla kaldı. Ama albüm öncesi paylaştıkları üç parça da (“Hayaletler”, “Arayan Bulur”, “Güneş Yerinde”) harikaydı. Albümü dört gözle bekliyorum. To The States çok yeni bir grup. Ancak çıkarttıkları iki single da çok iyiydi. Avrasyalı new wave diye tanımlıyorlar kendilerini. Merak edip bir bakın derim. Can Kazaz, bence en iyi şarkısını bu yıl yayınladı, “Yine mi Sen İstanbul”. Can Güngör de sanırım biraz farklı tınladığından albüme almadığı ama mücevher gibi “Yalnız Ölmek”i yayınladı. Peyk de boş durmadı. Teker teker yayınladıkları şarkıları bir EP’de toplanacak. Şimdilik gelen iki şarkı da (“Halim Yok”, “Paydos”) formlarını koruduklarını gösterdi. Özellikle “Halim Yok”un video klibini de izlemeniz gerek. The Midnight Walkers ile çalışmalarına ara veren Alpman’ın sene boyunca yayınladığı tüm single’lar hem yeni denemelere girişmesiyle, hem de prodüksiyonlarıyla, Alpman’ı unutmamamız gerektiğini gösterdi. Son olarak ise, Yüzyüzeyken Konuşuruz. Hem kendilerinin hem de yılın en iyi şarkısı onlardan geldi; “Canavar”. tayfunpolat@hotmail.com