SABIRSIZLAŞAN SANAL GERÇEKLİK - GELİYOR!
Rafet Arslan
21. yüzyılın başında, insanları olarak bu dünyadan çok sıkıldık, artık hayallerimizin, arzularımızın burada gerçekleşmeyeceğinin de farkındayız.Biz sadece sonuna dek genç kalmak, başarılı olmak, popüler olmak, sağlıklı olmak, güzel olmak, arzulanmak, beğeni toplamak yani yaşadığımızı ispatlamak istiyoruz.
Elimizde yeni teknolojik evrimin kapısı akıllı cihazlar ile her anımızın fotoğraflarını, videolarını, ses kayıtlarını alıyoruz. Artık sadece yazı ve fotoğraf ile de yaşadığımızı belirtmek bize yetmiyor, alakalı alakasız herkesin bir YouTube kanalı var. Çekiyoruz. Hiç anlatacak hiçbir şeyimiz mi yok, gösterecek farklı bir görüntümüz ya da gösterecek hiçbir yeteneğimiz... sıkıntı yok; kafamıza ayran döküyor, vücudumuza yapışmış bir tayt kenarından çatalımızı gösteriyor ya da Mars’a bilet mi pazarlıyoruz; binlerce takipçimiz oluyor.
Artık ne bir deneyim ne de bir kader olarak yaşamdan bahsedebiliriz. Sadece ve sadece dijital veri olarak yaşamaktan bahsedebiliriz.
Çok güzel bir lokantada akşam yemeği yerken bile artık orada değiliz ya da sadece orada olmak bize yetmiyor, kesmiyor. Aynı anda her yerde olmak, takdir toplamak, beğeni almak, cool görünmek için yırtınıyoruz. O anın bize vaat ettiği hazza, mutluluğa ya da hoşnutluğa artık “fit” değiliz. Gözümüz avuçlarımızdaki ekranda, orada var olmayı, daha çok görünür olmayı, arzulanmayı her şeyin önüne koyuyoruz.
Sinemadayız telefon ile oynuyoruz. Konserdeyiz konseri deneyimlemekten çok, bir video olarak kaydetmek peşindeyiz. Buluşuyoruz bir kafedeyiz ama aynı masada değiliz, herkesin eli-kulağı ve gözü telefonunda, sanal ağın içinde, “sadece” birlikteyiz.
Sosyal ağ şefkatli bir ana gibi, her anımızı kucaklıyor, sarmalıyor. Keyfimiz yerinde, o zaman her şeyi hiçbir zaman gelmeyecek bir “sonra” tekrar izlemek için kaydediyor, kaydettiklerimiz içinden en fiyakalı bulduklarımızı ağ’a salarak yaşadığımızı hissediyor ve hissettiriyoruz.
Depresyondayız ya da çok sıkılıyoruz sosyal ağa yeni bir şey girmek istemiyoruz, o zaman tanıdığımız, tanımadığımız ya da hiç tanıyamayacağımız milyonlarca kullanıcının akan ağ yaşamlarını izleyerek vakit tüketiyoruz. Televizyon denen cihaza kızarak büyüyen nesiller şimdi, nesneleşmenin son noktasını zorlayan sanal ağın içine gömülü, hapsolmuş şekilde yaşıyorlar.
İnsanların TV’ye çıkma olasılığı üzerinden, Andy Warhol’un herkes bir gün 15 dakikalığına meşhur olacak kehaneti; sadece geçmiş yüzyıla dair tatlı bir nostalji. Şimdi 21. yüzyılın “vahşet sergisi” içinde kendi kitsh, ilkel ve aptal vodvillerimizi sanal sahneye koyuyoruz.
Şu an yaşadığımız dijital devrimden öte bir evrim süreci; bizi gerçek devrime alıştırmaya yönelik bir geçiş süreci. Gündelik hayatın can sıkıntısına ve ereksizliğe teslim olduğu; yaşamın amaçsızlaştığı bir kültürü heyecanlandırabilecek son kart açılmadan önceki evre.
Ütopyasını yitirmiş bir uygarlığın tek gelecek tahayyülü olarak sanal gerçekliğin bize vaat ettiği bitkisel yaşama kavuşmayı, sabırsızlıkla bekliyoruz.
Artık canlı bombaları unutun. Artık dibi tutmuş ideolojileri unutun. Artık sıkıcı ve her günü bir diğerinin tekrarı gündelik hayatınızı unutun. Her şeyi unutun!
Tüm o çekici selfie’lerin, sosyal medyada “like” toplayan ışıltılı yaşantılarımızın çöp olduğunu en iyi bizler biliyoruz. Akan makyajlarımızı, pütürlü ciltlerimizi, mental aklımızı, bozuk kimyamızı, mutsuzluğumuzu, kıskançlığımızı, olmamışlığımızı, tatminsiz ve aç ruhumuzu... en iyi biz biliyoruz.
Artık bu boğucu gerçeklikten tamamen kopmak istiyoruz.
Sanal Gerçeklik deneyimi ya da ikincil hayat, şimdi yakın geleceğin reddedilemez vaadi olarak büyüyor; büyüyor. Oyun konsolu ya da bilgisayar başında ömrünü çürütmüş ve istediğini bulamamış tüm kuşaklar, rahat olun Sanal Gerçeklik evreni kapıda; geliyor.
Biz onda yok olmayı sabırsızlıkla bekliyoruz! baypersembe@gmail.com