Avatar


Nazlı Kalkan
“Ben size söylemiştim insanoğlu çiğ süt emmiştir diye”
“Kötü olsa da tanıdık sonuçta
Bir şey söylemek istiyorum.
“Aaaa, boşuna dememişler çalma kapıyı çalarlar kapını.”
“Sonuçta komşu komşunun külüne muhtaçtır.”
Hanımefendi bir dakika bakar mısınız, ben geldim, defter açık mı?
“A yo, kadın dediğin biraz narin olmalı”
“Ama erkek de fazla duygusal olmayacak”
Hanımefendi beni görebiliyorsunuz değil mi? Bir dakika, geliyorum. İşte şimdi oldu, bir saniye. İşte geldim. İyi günler. Sterotip yargı merkezi değil mi?
“Evet buyrun.”
Yani bir yargıyı defterinize yazarak bir kalıp yargı olmasını sağlıyorsunuz.
“Evet buyrun.”
Vay canına, harika bir işiniz var! Gerçekten de yani siz istediğiniz bir yargıyı sadece şu deftere yazarak kalıp yargı yapıyorsunuz öyle mi?
“Beyefendi ne istiyorsunuz?”
Ben bir yargı üretmek istiyorum. Bakalım kısmet, kabul edilebilirse...
“Tabii üretebilirsiniz ancak yargının kabul edilmesi meşakkatli bir süreçtir söyleyeyim. Öncelikle şu formu doldurun.”
Ben şimdiye kadar gayet iyi anlaştığımızı düşünüyorum. Formu okuduktan sonra yargımı onaylayacağınıza eminim.
“Aslında işiniz çok zor, benden sonra onanmanız gereken iki memur daha var. Onların masaları benimkinden çok daha yüksek ve etrafında işte bunlar gibi durmadan konuşan kat kat fazla insan var, hepsi konuşarak dikkatinizi dağıtabilir, yargınızın kabul edilebileceğini hiç sanmıyorum ben ama yine de bu formu doldurup, sorulara sırasıyla cevap veriniz.”
 
Evet, ben Kudret Uçsakal, yeni bir kalıp yargı üretmek üzere, merkezinize başvurdum. Neden buradayım? Buraya nasıl geldiğim ve neden geldiğim hakkında hiç bir fikrim yok. Kader sürükledi diyelim. Defterinize kabul edeceğiniz yargım sizin sayenizde milyonlar tarafından kullanılacak. Kim olduğumu bilmeseler bile, yargının benim olduğunu bilmem çok heyecan verici olacak. Ömrüm yeterse belki yakın arkadaşlarıma “Bu sözü ilk ben çıkarttım,” diye hava atacağım. Deneyimlerimi sorarsanız şu ana kadar Tvitır’da bir heştegim bile yok. Attığım en güzel tvit ancak iki kişi tarafından beğeniliyor. Feysbuk’ta düzgün bir profil resmim yok. Biliyorum, sonuçta bir bütün olarak bambaşka bir insan olsam da; insanlar orada beni gördükleri kalıpla tahayyül ediyorlar. Bunların hiçbir önemi yok. Ben sosyal medyaya karşı bir insanım, zira çay içtiğim Ahmet’le tamblür’deki AhmetinAvatarı’nın birbiri ile hiç alakası olmadığını düşünüyorum. Lafı fazla uzattım galiba, burada insan heyecanlanıyor, taş yerinde ağırdır demişler ya, evinde otururken insan her şeyi yapabilecek kudrete sahip bir şekilde kaşlarını çatabiliyor. Size karşı dürüst olacağım. Dışarısı benim için hiç de öyle bir hüküme sahip olabildiğim bir yer değil aslında. Bu yüksek masa, sürekli reddedilemez gerçekleri konuşan bu insanlar, siz hanımefendinin masanın ardındaki heybetli duruşu, arkada duran dMo yazılı klasörler, aslında hepsi beni çok korkutuyor. Fakat evde oturup tek başıma eşyaya hükmedebilme yanılsamasıyla avunacak mıydım? Hayır tabii ki! İçten içe aslında hiç atılgan olamamanın ve bir derdimi anlatamanın ve sizlerle burada bulunurken bütün damarlarımın sıkıntıdan içe doğru büzüşmesi haline rağmen bu durumu var gücümle saklayarak bütün eksiklik ve zayıflıklarımı canım pahasına olsa da belli etmeyerek bu zorlu yolda güçlü bir şekilde yürüyeceğime and içerim! Evet ben Kudret Uçsakal ve siz hanımefendi! Sizinle görüşmeye hazırım. O masanın başına geleceğim, hiç unutlmayacak ve belki bir atasözüne dönüşecek bir şey söyleyeceğim. Şimdi birazcık daha düşünmeliyim sadece.
 
“Beyefendi yedi saat kırkyedi dakikadır formunuzla birlikte orada oturuyorsunuz. Yargınız nedir, söyleyin.”
İnsan insanın kurdudur.
“O listede var beyefendi.”
Tamam acele etmeyelim, şimdi geliyor. Komşu komşunun bülbülüne muhtaçtır.
“Bu dönüştürülmüş bir atasözü, kabul edilemez.”
Tamam. Araplar pasaklı, Kürtler hain, Türkler aptal!
“Beyefendi, herkes yıllardır bunu söylüyor zaten, bakın artık...”
Bir dakika, Çorumlular?
“Beyefendi bakın, kalıpyargı alımı için size ayrılan bir günün son on saniyesinin içindeyiz artık ve ben konuşmayı sizinle yapana kadar bu süre de çoktan bitmiş olacak. Saatlerdir ısrarla kullanılmış olan yargıları ve onlara benzer olanları tercih ettiniz ve bütün vaktinizi düşünerek ve aynı cümleleri tekrarlayarak harcadınız. Kendinize ait herhangi bir yargınız olsaydı onu zaten hemen kabul edecektim. Zira bu defter zaten sadece sizin için açılmıştı ve ben şimdi onu kapatıyorum!”
 
(Ne saçma bir bitişti bu şimdi. Lakin yok, herhalde meseller bazen böyle birden bitiyor. Nasıl ki ölüm hiçbir şeyi beklemiyor, bütün hikâyemizi bir anda kesiyor. Asla ertelemiyor. Kimi, gideni, kalanı, “N'olur, birazcık daha...”yı hiç dinlemiyor. Her zaman daha demin gibi acıtıyor.
Sevgili Dostumuz Hikmet, Canımız Hiko Dayı'mız, en derin huzurların, en güzel bahçelerin içinde olduğuna itikadımızdır tek tesellimiz. Işıklar içinde bekle.) nazlikalkan8@gmail.com