Yıl 2000


Utkan Çınar

Temmuz, Ağustos aylarında yeni albüm pek yayınlanmıyor malum. Ben de azıcık eskide kalmış birkaç albümle ilgileniyordum. Tamamen tesadüf, hepsinin 2000 yılında çıktığını fark ettim. Biraz daha kurcaladığımda o yıldan farklı tarzlarda ama çok iyi albümleri gördüm. Artık türlerin dominasyonundan çıkmakta olan bir ortamın başlangıcı belki de. Kid A, PJ Harvey’nin Stories From The Sea, Stories From the City gibi çok popüler olmuş ve üzerine konuşulmuş albümleri saymadım.

 Joseph Arthur – Come To Where I’m From
O zamanlar Seinfeld felan yayınlayan Kanal E’nin bir müzik programı açıkmış sanırım odaya girdiğim sırada. Televizyondaki genç Amerikalı Joseph Arthur, Bob Dylan’ı sevdiğinden, albümü Come To Where I’m From’un Peter Gabriel’in plak şirketi Real World’den çıktığından bahsediyordu. Şu anda YouTube’da da bulunabilen 12 dakikalık tanıtım videosunun sonunu yakalamıştım ve internetin Napster ve Audiogalaxy gibi programların bizlere açtığı fırsatların sonucu birkaç sene önce büyük ihtimalle bulamayacağım albümü oturduğum yerde bilgisayardan dinleyebiliyordum. Country-vari albümlerle adını duyuran efsane prodüktör T-Bone Burnett’in dokunuşu yeni ve çok başarılı bir sound’un kapılarını açmıştı Arthur’a. Arthur’un kariyerinin en büyük hiti “In the Sun” da bu albümdeydi. Sonrasında Arthur 2004’teki Our Shadows Will Remain’e kadar gene kalburüstü işlere imza attı. Hâlâ sık aralıklarla albüm yayınlıyor ama Come To Where I’m From’un seviyesine hiç çıkamadı. Bir nevi Demokles’in kılıcı gibi. Gene aynı yıl Dallas Tea Room’da verdiği ve looper’larla şov yaptığı muazzam konser kaydını şiddetle tavsiye edelim.
Dinle: “Invisible Hands”
The Dandy Warhols - Thirteen Tales from Urban Bohemia
The Dandy Warhols’un zafer yılları maalesef uzun sürmedi. 1995-2000 arası 3 albüm onları tarihe yazdı ama kalan 16 senedir ciddi zorlandıklarını itiraf etmeli. Bunun nedeni şimdinin hipster başkenti Portland’dan gelen, tam bir zeitgeist grubu olmalarıydı belki de. Thirteen Tales from Urban Bohemia onları şöhrete kavuşturan albüm oldu. “Get Off” gibi bir hit’le patlayan albüm, “Bohemian Like You”nun o dönem yeni yeni adı duyulan Vodafone’un reklamında kullanılmasıyla da grubun şöhretinin tavan yapmasını sağladı. O kadar yıldan sonra bana sorsanız gerçek Warhols sound’u ilk iki albüm Rules Ok? ve Come Down’dadır. …Bohemia ise onların dünya çapında tanınmalarına ve o ilk iki albümden de haberdar olmamızı sağlamış albümdür. 2013’te tekrar yayınlandığında demo'ları da koymuşlardı. Şimdinin o havalı Ariel Pink albümlerinde sırıtmayacak demo'lar olmaları da ilginç bir aytrıntıdır.
Dinle: “Godless”
Grandaddy - The Sophtware Slump
Kaliforniyalı, Suicidal Tendencies seven iki profesyonel kaykaycıdan bir “Amerikan OK Computer”ı diyebileceğimiz bir albüm çıktığını söylesem? Grandaddy’nin 2000’deki ikinci albümleri The Sophtware Slump’ı bugünden baktığımızda bir indie şaheseri olarak önümüzde. İki desek de aslen Jason Lytle’ın projesi Granddady. Bu albümden sonra iki iş daha yayınladılar ama hiçbiri bu kadar etkili değildi. Fütüristik konsepti, modern teknoloji ve toplum üzerine bir bakış. Açılıştaki “He’s Simle He’s Dumb He’s Pilot” ve kapanıştaki “So You’ll Aim Towards The Sky” epik parçalar. “Hewlett’s Daughter” ve “The Crystal Lake” de hâlâ indie klasikleri olarak kabul görüyor. Yazının üzerine denk geldi. Bu yıl 10 yıl aradan sonra yeni bir Grandaddy albümü geliyor.
Dinle: “He’s Simple, He’s Dumb, He’s Pilot”
Lou Reed - Ecstacy
Lou Reed’in Batı’daki algısında nedense Ecstacy yeterli tezahüratı görmüyor. 1988’deki New York ile başlayan 2. doğuşu hep iyi albümler barındırdı. Magic & Loss, Set The Twilight Reeling gibi albümler gayet iyi sözler ve şarkılarla Reed’in distortion’la sound’unu yeniden tanımlamasının da örneklerini barındırıyordu. Ecstacy bütün bu gelişimin muazzam zirvesi (ve bitişi) oldu. Kanımca albümle aynı adı taşıyan şarkı “Perfect Day” ile beraber Reed’i tanımlayan şarkıdır. Fernando Saunders, Mike Rathke ve Tony Smith’ten oluşan ve hem İstanbul’da hem de Perfect Night in London canlı albümünde test ettiğimiz üzere Reed’in en iyi ortaklığı olan grubun harika gruvuyla “Ecstacy” önemlidir. Albümün Metal Machine Music deneyselliğine göz kırpan “Like a Possum” ve “Tatters”, “Modern Dance” gibi sapına kadar Reed şarkılarıyla kariyerinin neredeyse 40. yılında olan bir müzisyenin ulaşabileceği en güzel zirveydi.
Dinle: “Tatters”
Morphine – The Night
1999’da, Mark Sandman sahnede kalp krizinden öldüğünde 46 yaşındaydı. Erken kaybettik diyebileceğimiz bir yaş mı? Sandman için öyleydi. Kişisel sorunların da gölgesinde geç başlayan kariyeri Morphine ile tarihin en iyi trio’larında biriyle taçlanmıştı. ‘90’lar boyunca 6 albüm yayınlayan grubun veda işi Sandman’in ölümünden sonra yayınlanan The Night’dı. Grubun en içine girilebilen albümü Cure For Pain’se, The Night en sert ve karanlık albümü oldu. “The Night”, “Rope on Fire” gibi şarkılar albümün prodüktörlüğünü de yapmış Sandman’in arabeskinin zirve noktalarıydı. John Medeski’li “Top Floor Bottom Buzzer” da Morphine gruvunun şahane örneklerinden. Ben Morphine’e çok objektif yaklaşamam. Her albümü, her şarkısı çok iyi fikirlerdir kanımca. Sen çok cool bir abimizdin Mark Sandman.
Dinle: “The Night”
khgv@hotmail.com