SOYTARILIĞA ÖVGÜ


Güray Dinçol
Palyaço, Clown, Soytarı, Komedyen, Oyuncu… Bu yazının konusunu, her biri son derece ciddi olan bu kavramlar oluşturacaklar. Yazar, yazı boyunca Türkçe olmasa da “Clown” tabirini kullanmayı tercih edecek (bu yazarın Türkçe düşmanlığından değil sözcüklerin okuyanların algısında yaratacağı imajlardan kaçınmak adına tercih edilmiştir) ve okuyucunun zihnini bulandırmadan son derece ciddi sularda derdini anlatmaya çalışacaktır. Ciddiyet, bu işin temel prensibidir.
 
İnsan kadar eskidir oyun ve komik olmak. Eski çağlarda av sonrası yapılan ritüellerde, avlanan hayvanların postunun kostüm, boynuzlarının bir mask olduğunu düşünürsek -ateşi ışık, ateş çevresini dekor-; tiyatro küçük ölçekli prodüksiyonlarını bir hayli uzun zaman önce üretmeye başlamıştır. İnsan merkezli yaklaşımımızı bir yana koyup oyun’un yaşam kadar eski olduğunu bile iddia edebiliriz zira birçok hayvan türünde üremek-beslenmek-uyumak gibi temel dürtülerin dışında bir de oynamak dürtüsü karşımıza çıkar. Oynamak bir dürtüdür zira her canlı, oyuncudur, oynamak ister; yoksa hayat nasıl geçer?
 
Evrim öncesi daha primat halinde yaşayan bir grupta bile komik ve diğerlerinden daha farklı ve daha oyuncu bir arkadaşımız mutlaka vardır. Birileri daha oyuncudur, daha komiktir. İhtiyaç duyulan tek şey kendilerini izleyecek bir çift gözdür. Oyun tek başına da oynanır tabiî ki ama işin içine seyirlik girdi mi renk değişiverir. Artık bir oyun alanı, bir seyirci,bir oyuncu ve bir oyun kurgusu vardır ve oyun başlar.
 
En ilkel haliyle oyuncu denen yaratık böylece karşımıza çıkar. Peki, bunun Clown’la ilgisi ne? Clown sözcüğü, soytarı, palyaço olarak Türkçeleştirilebilir ama sözcüğün kökeninde toprak adamı, toprağa bağlı olan, bir avuç toprak gibi anlamlar karşımıza çıkar ki Clown da tam olarak toprağa, yere, zemine bağlı olandır. Yerden kalkamaz hiçbir zaman. Kalkmayı tercih etmez. Düşmüştür bir kere ve düşmüşlüğün tadını çıkarır. Onun dünyasında ayakta kalmak, savaşmak, mücadele etmek gibi kavramlar yoktur. Çünkü Clown bilir ki “Akıl sınırlıdır, aptallıksa sınırsız”. Sınırsız aptal olmanın tadını çıkarttıkça anarşist bir tavırla düzeni de inceden sallamaya başlar ama korkulacak bir şey yoktur! O soytarıdır sadece, erdemli bir trajik kahraman değil. Sorumluluk almaz, taşın altına elini koymaz. Yattığı yerden seyreder, dalga geçer, bilginin, sorgulamanın ağır yükünü aptallıkla hafifletmeye çalışır ki tercihli bir aptallık, bilmek kadar-akıl kadar ağır bir yükümlülüktür aslında. Bir düşünce ve yaşam çeşididir Clown. Bir keşfediş mertebesidir, kendi içine yapılan bir yolculuktur, arınmadır, soyunmadır. Sanılanın ve genel klişelerin aksine korkutucu ağır makyajın, rengarenk perukların, kocaman ayakkabıların ve garip sakarlıkların çok ötesinde bir şeydir. İlk görevi güldürmektir Clown’un. En katıksız haliyle, söze, duruma dayanmadan “an”a yaslanıp güldürmek. Dünyanın en ciddi işi derler ya bilmeden büyük bir sorumluluk üstlenmiştir artık ama o yine de memnundur. İzlendikçe var olur, güçlenir, fütursuzlaşır,
cüretkâr olur. Tam olarak da bu yönleriyle diğer gösteri sanatlarından ayrılıverir.
 
Bugün bambaşka dönemeçlerde evrimini sürdürüyor Clown. Hayvanları kullanan geleneksel sirkten sessiz sinemaya, oradan hayvan kullanımını reddeden “çağdaş sirke” ve son olarak da seyirci olan her yere kendini adapte edebilen çağdaş bir performans türü. Sayısız okulu ve atölyesi olan, kendine has bir seyirci kitlesini çoktan yaratmış dinamik bir sanat.
 
Oyunculuktan temel farkı kurgusuz, hesapsız ve daha samimi olması. Clown karakterini yaratmış bir performansçı, bu karakter aracılığıyla dünyayla kırılgan bir iletişime geçer. Malzemesi ruhunun derinlikleri, yaratıcılığının sonsuzluğudur. Giz, sır, tabu yoktur. Her şey apaçık ortadadır. Zira yaratılan karakter sahibinin tüm özelliklerini kullanan ama sahibinden tümüyle bağımsız bir yaşam formudur. Daha cesurdur, daha umursamaz, daha kaygısız daha aptal. En zor olandır kısaca. Unutmak ve yeniden olmaktır. Her defasında yeniden…
 
Sözü bir bilene bırakalım* Clown bize tanrısal bir esnekliği getirir. İçimizdeki insani ve hayvani içgüdüleri eğlenceyle ortaya çıkartıp kahkahayla insanları birbirine yakınlaştırmak… Annemin bir sözünü unutmuyorum: Her zaman bir çiftçi olduğunu düşün.Tek fark, sen tohumları toprağa değil insanların kalbine ve kafasına ekiyorsun.
 
Görüldüğü gibi öyle bir yazılık bir mesele değildir Clown ya da Soytarılık ya da Palyaçoluk.
Ciddi bir iştir zira akıl sınırlıdır, aptallıksa sınırsız…
 
* Richard Pochinko (Şuayip Ünsal’ın “Geçmişten Günümüze Soytarılık Kavramının Tiyatroda Yansıması” adlı yüksek lisans tezinden alınmıştır)
 
Metin And’ın anısına saygıyla…
 
 
 
guraydincol@gmail.com