Bu Ayna İki Yüzlü


Mehmet Sinan
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana –sözün kısası şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”

Charles Dickens’in İki Şehrin Hikâyesi adlı romanı bu satırlarla başlıyor. Kitap, Meram Arvas’ın çevirisiyle Can’dan çıkmış. 1775 yılının Londra ve Paris’indeki çalkantılı Dönem’i 1859’da böyle anlatıyor Dickens. Yıl şimdi tam olarak 2015. Yani Dickens’ın anlattığı zamanın iki yüz kırk yıl sonrasında, insan uygarlığının şimdiki dünyasındayız.

Buyrun şimdiki döneme bir özet geçelim…

Ülkelerden kentlere, sınıflardan bireylere, herkesi birbirine düşüren yalama olmuş bir ekonomik kriz ve otomatik olarak her şeye yansıyan, bu gidişin nasıl sonlancağını kimsenin bilemediği politik kaos. Yoldaki üçüncü dünya savaşından söz etmeyen köşe yazarı artık yok neredeyse. Hatta Günter Grass savaşın resmen içindeyiz diyor.

Sistemin tamamen dışına atılmış milyarlarca insanın sefaletiyle akıl dışı sefahatin, ölümüne yoksulluk, şiddet ve çaresizlikle insafsız savurganlıkların içiçe geçtiği, herkesin herkesle didiştiği, insanlığın ahlaksal değerlerini paramparça eden küresel bir dekadans. Hipnotize edilemeyenler, paralize halde. Farkındalık acısı içindeki araya sıkışanlar, bir şeyler için direniyor. Günümüz Osmanlıcasıyla tefessüh-ü kebir hâlinde bir medeniyet yani.

Ve ekosistemi, doğal yaşamı; havadan suya, topraktan besine, canlılığa dair her şeyi içine alan uzun bir katastrof. Açık Radyo’nun Açık Gazete’sini dinlemekten bitap düştüm. Hele bir de Cowspiracy belgeselini de izledikten sonra durumun vehametini daha net gördüm.

Küreselleşme denilen dalganın sonlarına geldik. Ego neo-liberalizimi denilen paradigma böyle bu aşamada artık. Kaos, dekadans, katastrof… Uygalık çan eğrisinin iniş tarafındayız. Bu belli oldu. Henüz bilinmeyen eğimin açısı. Dickens’in o gün bize tuttuğu aynadan yansıyan manzara bugün böyle.

Bu aynanın iki yüzü var. Arkasında da yine sen, ben, o var. Biz, siz, onlar ve ötekiler var. Aynanın arkasından paradigmaların nasıl göründüğünü ve paradigma bağımlığı konusunu sonraki yazıya bırakayım. Kafamın içinde fırtınalar kopuyor, ancak bir yazıya bu kadarını sıkıştırabildim. Böyle şeyleri okuması kolay da, yazması öyle olmuyor çünkü.

Dijital dalgametreler her işe yarıyor. Bu yazıda ilk kez karşılaştığınız kavramlara internetten bir göz atın derim. Hani “bilgi” artık kolay ya. Örneğin neo-liberalizm gibi, meselâ dekadans, tefessüh, katastrof gibi. Bu konuda da üşenmeseniz iyi olur, çünkü başınızdan bunlar geçiyor örneğin.

Pardon. Kimseyi daha fazla germek istemiyorum. Aslında bu özete öncelikle benim ihtiyacım var. Bu gıcık yazıyı da kendim için yazıyorum zaten. Bu anlam bunalımına bir anlam vermem gerekiyor. Siz üstünüze alınmasanız da benim için fark etmez. Olsak iyi olur ama, yaşam, biz olsak da olmasak da devam eden bir şey. Ama bu böyle olmayacak, artık her şey bana bağlı.

Umarım yeni yılımız hayırlı olur. Herkese kolay gelsin. info@kargamecmua.org