Acaba?

Ayşegül Çetin

“Kendin ol!” furyasını ilk kim akıl etti bilmiyorum, muhtemelen çağımızın masalcıları olan modacılar, reklamcılar ve onların velinimeti büyük biraderlerdir. Bizden önceki nesillere vatana millete hayırlı evlat yetiştirmeleri söylenmişti ama ebeveynlerimize ve bize sıra geldiğinde o kadarıyla yetinmeyeceğimiz anlaşıldı. Bize kahramanları hayırlı evlattan daha fazlası olan masallar gerekiyordu; madem öyle hem güzel hem akıllı hem erdemli hem başarılı olun dediler. Ama bu kadarı da fazla geldi ve çoğumuz olamadık. “Başarısızlığımıza” fena halde içerlerken çirkin ördek yavrusu masalı imdada yetişti, “Üzülmeyin başarısız değil sıradışısınız, bu çok daha makbul,” dediler ve bir zaman da güzel kazlara dönüşmeyi bekleyerek idare ettik. (Bazılarımız için ördek yerine boyalı kuş vardı, bence aynı masalın marjinal sürümüydü.) Yetişkin ve hâlâ çirkin ördekler olduğumuza uyandığımızdaysa yeni bir masala ayak uyduramayacak kadar yılmış durumdaydık. Tam da biz yıkılıp nizamı bozmak üzereyken büyük biraderler gene bizden önce davranıp “Rahat!” komutunu verdiler. “Kendin ol!” sloganıyla servis edilen bu masal özetle şöyle bir şeydi: “Kendini olduğun gibi kabul et, sen bu halinle sevilmeyi hak ediyorsun, başkaları da seni olduğun gibi kabul etmeli ve sevmeli.”

“Ben seni olduğun gibi seviyorum” hepimizin duymak istediği şey değil mi? Çok fena bir yerimizden yakalanmıştık. Kendimiz olursak her şeyin er geç yoluna gireceğine inanmaya dünden razıyız biz. Rahatladık ve olduk, ama her nasılsa işler hâlâ yolunda gitmiyor. Belki de onca zaman şekilden şekle girerken veya girmemek için direnirken “kendimiz”in ne olduğuna dair fikir edinmeye pek fırsatımız olmadığından. Belki de bütün o dayatma-direnme boyunca “kendimiz” diye bildiğimiz şeye sıkıca tutunmaya, yolunda gitmeyen her şeyi kendi dışımızda sebeplere bağlamaya alıştığımızdan. Tamam, “Bu sistemde kim ne kadar olabilir ki?” hep vardı, “Düzen değişmeli!”ye de itirazım yok. Yine de “Kendin Ol!” furyasından sonra kendimizden şüphe etmeyi fazlaca unuttuk gibime geliyor. En düz tabiriyle “iyi” olma veya “daha iyi” olma çabamızı rafa kaldırmış gibiyiz. Etrafımıza bakıp cesaretle “Değişmeli” derken aynı şeyi kendimiz için söylemeye bir türlü yanaşmıyoruz sanki. Sistemi sorgulayıp duruyoruz ama sıra kendimizi sorgulamaya geldiğinde daha ziyade kendi kendimizin sağlamasını yapıyor olabilir miyiz? Belki de değişmesini istediğimiz bütün o şeyler biraz da bizim yüzümüzden değişmiyordur?

aysegulct@yahoo.com