Yayın

İlk kitabı ile okuyucusunun karşısına çıkacak olan Halil Emrah Macit’in, Düşülke Yayınları tarafından yayınlanan Ve Bir Gün adını taşıyan romanı, raflardaki yerini alıyor. Biçimde minimalizm etkileri taşıyan romanın önemli bir bölümünün anlatımında ise gerçeküstücü bir dil hakim. Düşülke Yayınları’nın Cep Kitaplar serisinin ilk kitabı olan Ve Bir Gün, okuru uzun soluklu hiç bitmeyen bir hikayenin içine çekerek yalnız bir adamın iç dünyasının sınırlarını gösteriyor.

 

Film


Paul Verhoeven’in 1987 tarihli “başyapıtı” Robocop’a dokunmayın. 2014’te Robocop filmlerinin 4.sü, ilkinin yeniden elden geçirilmişi olarak önümüze gelecek. Brezilyalı yönetmen Jose Padilha’nın yönetmenliğinde Gary Odman, Michael Keaton ve Samuel L. Jackson’lı bir kadroyla. (Ama söylentiler gerçekleşseymiş Keaune Reeves, Edward Norton ve Hugh Laurie oynayacak; Darren Aronofsky de yönetecekmiş, bak o zaman daha iyiniyetli olabilirdik.) Bu kadro aslında kötü tınlamıyor ama Hollywood’un 3D, CGI çizgi roman uyarlaması ve yeniden-çevrim bataklığından Robocop’un da kurtulabileceğini sanmıyoruz. Robocop bu kez siyah renkli bir kıyafet giyiyor, galiba koşabiliyor ama yine de önyargılıyız, vazgeçmeyeceğiz. İlk öngösterimden sonra orijinal Robocop Peter Weller’ın dediği gibi: “I couldn't give a shit.” (“Şeyimde bile değil.”)

Başlangıçta politik bir soykırım belgeseli olarak planlanmasına rağmen sürrealist bir itiraf filmine dönüşen Act of Killing, Endonezya’da 1965 yılında yapılan askeri darbe ile hükümetin düşürülmesi sürecinde katledilen 1 milyon’dan fazla insanın katliamcıları ile yapılan birinci elden röportaj ve canlandırmalardan oluşuyor. Yönetmen Joshua Oppenheimer’ın uykularımızı kaçıracak kadar tarihi bir gerçeğin peşinde çektiği filmde yer alan birçok katılımcı anonim olarak kalmak isterken, Werner Herzog ve Errol Morris gibi isimler ise filmin çekim aşaması bittikten sonra ilk görüntüleri görüp projeye yönetici yapımcı olarak dahil olanlardan.

 

Jeff Bridges ilk Oscar’ını Scott Cooper’ın ilk yönetmenlik denemesi olan Crazy Heart ile almıştı. 2009’un en popüler filmlerinden olan yapım, Hooper’ın sade ve “iyi” sıradan anlatımıyla iyi bir izlenceydi. Hooper, 2. filmi Out Of The Furnace’da da çok şey vaat eden oyuncu kadrosuyla gene sadeliğin gücünü çok iyi kullanıyor. Chistian Bale, Casey Affleck, Woody Harrelson, Sam Shepard, Willem Dafoe ve Forest Whitaker gibi ustaların bağırıp çağırmayan, düz ama çok etkili oyunculukları ve belki Jeff Nichols tarzı sonu fade eden haliyle sağlam bir yapıt. Müzikleri de Crazy Heart’daki gibi gayet başarılı. Artık saygın bir film müziği bestecisi olan eski Tindersticks üyesi Dickson Hinchliffe’in klasik müzik-country karışımı tonları ve Pearl Jam’in “Release”inin yeni kaydedilmiş bir versiyonunu da duymak güzel. Scott Cooper’ı destekliyoruz.

 

Dizi

6 saatlik bir boşluğunuz varsa, 6 bölümlük kısa BBC yapımı Peaky Blinders’a ayırmanızı tavsiye ederiz, hem de fazlasıyla gönül rahatlığıyla. Steven Night’ın Boardwalk Empire’a nazire yaparcasına yarattığı dizi, I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Birmingham şehrindeki Peaky Blinders adında bir bahis çetesi üzerinden harika bir kriminalojik dönem filmi. Filmi dedik, çünkü planlar, ışıklar, kadrajlar, efektler derken 1’er saatlik filmler gibi izleniyor. İrlandalılığı isminin önüne geçen çetenin beyni Cillian Murphy ve şehri temizlemeye gelen başmüfettiş Sam Neill gibi büyük bir ustayı başrollerde gördüğümüz dizide tüm karakterler çok yerli yerinde. The Firm’den aklımıza kazınan çetenin büyük abisi Paul Anderson da döktürmüş bu arada. Kısaca konu da şu, Birmingham Silah Fabrikası’ndan büyük miktarda silah çalınır. Komünistler mi, IRA mi, adi suçların tepesindeki Peaky Blinders mı, kim çalmıştır acaba? Haaa, bu arada, dizinin müziklerini Nick Cave ve Warren Ellis yapmasın mı bir de?

 

Albüm

Bu sayfalarda Fransız müzisyenler pek görmeyiz nedense... Söz konusu isim Don (Fabrice) Cavalli olunca bu geleneği bozmalı. 2008’deki harika debütü Cryland ile radarlarımıza giren ve sonraki 5 yılda The Black Keys’den Dan Auerbach ile turneye çıkma, marangozluk ve bahçe düzenlemeciliği gibi işlerle uğraşan Cavalli, uzun aradan sonra ikinci albümü Temperamental ile kaldığı yerden devam ediyor. Bu gayet özgün abi; blues-bluegrass ile funk’ı, uzakdoğu melodileriyle rock n’roll’u sanki parkta yürür gibi harmanlıyor ve bayağı eğlenceli şarkılar yapıyor. Texas’lı bir ayyaşa benzeyen süper vokali de cabası. Cavalli ile tanışın, önce Cryland sonra Temperamental; hadi canım...

 

 

Modest Mouse’tan 6 yıldır yeni şarkılardan oluşmuş bir albüm duymuyoruz. Ara uzadı biraz. 2014’te yeni albüm gelmesi yüksek ihtimal. Şu an ise elimizde idare edebileceğimiz enteresan bir çalışma var. Nebraska’lı, uzun yıllardır Modest Mouse fanı olan şarkıcı / şarkıyazarı Joshua James kendince Modest Mouse coverladığı Well, Then I’ll Go To Hell adında bir albüm yayınladı. Grubun 1990’lardaki erken dönem çalışmalarından seçtiği şarkıları gayet özenli yorumluyor James. Isaac Brock’un o kendine özgü vokalinden başka bir sesten tane tane dinlemek şarkıları güzel bir deneyim kesinlikle. James’in 2013’te Beware adında bir EP’si daha olduğunu hatırlatalım.

 

 

Johnny Dowd çok kral herif. 70’ine yaklaşmasına rağmen hâlâ tam gaz, her sene süper albümler çıkarıyor. Geçen seneki kadınlar üzerine pek eğlenceli (Nerde yaşadığını biliyorum Betty!) No Regrets’ten sonra bu yıl da Willie B. Ve Mike Stark oluşan sağlam power trio’suyla yeni albümü Do The Gargon’u yayınladı. “Gargon kimdir? Belki de benim” açıklamasıyla albümün Gargon karakteri üzerine bir konsept çalışma olduğu izlenimi veren Dowd, bu albümde ZZ Top-vari sert blues havaları ve kendine özgü eğlenceli şarkılarıyla dinamizminden hiçbir şey kaybetmediğini kanıtlıyor. Şarkıların ve sound’un birbirine benzemesi baştan sona dinleme konusunda sıkıntı yaratabilecek olsa da partilerde çalmaktan çekinmeyeceğiniz şarkılar var içinde. 

 

Bu aralar pek popüler bir televizyon ismi olan Jimmy Fallon’un talk şov grubu olarak hafta içi akşamları evimize konuk olan pek sevgili ekip The Roots, kariyerlerine de hız düşürmeden devam ediyorlar. Birileri bu kadar popüler olunca Elvis Costello’yla da çalışması lazım tabi. The Roots-Costello işbirliği Wise Up Ghosts albümü Costello’nun sakin, cool vokali ve The Roots’tan beklediğimiz sağlam çalımlarla usta işi bir çalışma. Yine de albümün Grammy adayı davranma yetisine sahip olması ve çok yeni de bir şey yapmaması eğlncesinden biraz götürmüyor da değil. The Roots Fallon’la iyi.

 

Konser

 

Pek sevdiğimizi Esbjörn Svensson’ün zamansız kaybıyla dağılan Esbjörn Svensson Trio’nun usta bateristi Magnus Öström solo kaiyerine hızlı başladı ve 2011’deki Threads of Life’tan sonra bu yıl da pek başarılı Searching For Jupiter’i yayınladı. Küçük yaşlardan itibaren Svensson ile beraber müzik yapan yetenekli İsveçli davulcu yeni grubuyla da EST ayarında işler çıkarıyor ve Pat Metheny, yine EST’den Dan Berglund’un katkılarıyla Svensson’un acısını az da olsa dindirmemizi sağlıyor. Pink Floyd göndermeli yeni albümü, Ian Paice etkili davuluyla Öström’ün performansı ayın en ilgi çekici etkiliklerinden biri. 18 Ocak, 21:30, Salon İKSV