Birkaç Dakika'da Kayıp Nesil

Kaan Kösemehmet

Birkaç Dakika’da Kayıp Nesil

Bilmiyorum… Değişime katkısı olacak bir farklılık beklemek mi lazım ya da sorgulamak, bizler veya onlar diye sınırlar mı koymak?..

“Üniversiteyi yeni kazanan öğrenciler Facebook’ta ortam yapıyorlarmış,” diyordu dört kişiden en uzun ve zayıf olanı. “İnsanlar kazandıkları üniversitelerin diğer kazananlarını Facebook’tan ekleyerek arkadaş oluyorlarmış ve daha okullar açılmadan bir arkadaşlık ortamı yaratıyorlarmış.”

“Sabah saat 10.00’da sana kahvaltıya geleceğim,” diyordu yirmi dört yaşındaki kuzenim. Saat sabah 10.00 olmuş, kuzen yok!.. Bekleyelim belki geç kalmıştır, uyanamamıştır. Saat 10.30. Arayalım, öğrenelim, nerede olduğunu soralım.

  • Neredesin? Saat 10.30.
  • Aaa! Ben kardeşimle İzmit’e gidiyorum şimdi. Eşya götüreceğiz. Kahvaltı planımızı tamamen unuttum.
  • Tamam, sorun değil, artık dönünce ararsın, görüşürüz…
  • Özür dilerim gerçekten. Çarşamba buluşalım tamam mı?
  • Olur, haberleşelim.
Cuma saat 12.15…
  • Alo, nerdesin kuzen? Kahvaltı demiştik Çarşamba için. Perşembe de bitti. Bugün Cuma.
  • Ha, ha, ha… Ben Antalya’dayım, erkek arkadaşımın yanında. Çok özür dilerim gerçekten. Ben seni tamamen yine unuttum…
 
  • Canım sıkılıyor. Bugun staj’da hazırladığım çizimi okulda hocama teslim ettim. Şu anda inanılmaz bir boşluk yaşıyorum. Benzini tükenmiş arabanın deposu kadar boşum şimdi…
  • Ne güzel işte! Kendine zaman ayırırsın. Okuyamadığın kitapları okur, şehirde görmediğin semtlere gider tarihi yerlerini keşfedersin.
  • Kitap okumayı hiç sevmem. Kitapların sonlarını hemen merak ederim. Sonunu öğrenebilmek için o kadar sayfayı okumak beni sıkar. Keşke her kitabın filmi yapılabilse ve ben izlesem.
 
  • Referandum da evet mi, hayır mı diyeceksin?
  • Bilmiyorum. Hiç düşünmedim.
  • Hiç düşünmedin mi?
  • Evet. İçeriğini bilmiyorum henüz. Ne getirecek, ne götürecek hiç araştırmadım.
  • Ama bugün eylülün ikisi. Biraz geç kalmadın mı? Araştırmak ve üzerinde düşünmek için.
  • Politikayı sevmiyorum. Sıkıyor beni.
  • Anladım…
 
  • Geçen akşam CNN Türk’te 5N1K’da Fazıl Say vardı. İzledin mi?
  • Hayır, izlemedim, ama yine dik dik konuşmuştur eminim.
  • Yani dik dik derken?.. Adam bence gerçekten çok güzel bir durum tespiti yapıyor. Kültürel yozlaşma, üretimin kısırlığı… Tekrarı olur bence. Kesin izle.
  • Bakarım, ama ben o adamı hiç sevmem.
  • Neyi sevmiyorsun? Piyano tekniğini mi, eserleri yorumlayışını mı, yoksa sadece kaşına, gözüne, sözüne takılıp hiç tanımadığın birini mi sevmiyorsun?
 
  • Sana söz verdiğim halde yazıyı gönderemedim. Özür dilerim.
  • Evet, farkındayım. Neden gönderemedin?
  • Hastaneye gitmem gerekti.
  • Aaa! Öyle mi? Geçmiş olsun, umarım önemli bir durum söz konusu değildir. Neden gittin?
  • Boş ver…
  • Ciddi bir şey mi?
  • Boş ver…
  • Pekiyi.. En azından söz verdiğin halde göndermediğin yazıyı neden göndermediğin konusunda daha detaylı bir açıklama beklerdim ama boş verdim bakalım.
 
  • Okullar kapandı. Artık sevgilimi göremeyeceğim.
  • Neden?.. Başka bir şehirde mi yaşıyor?
  • Hayır. İstanbul’da yaşıyor ama okullar kapandığı için artık göremeyeceğim.
  • Anlamadım. Okulların kapanması ile aynı şehirde oturduğunuz halde görüşememenizin bağlantısı nedir?
  • Yani semti uzak…
  • Nerede yaşıyor?
  • Ümraniye.
  • Sende Acıbadem’desin. Bunun neresi uzak? Sevgilimiz uzakta otursa da buluşmak ve zaman geçirmek için zaman yaratmamız gerekli bence.
  • Bilmem… Buluşuruz ama okuldaki kadar sık olmaz.
  • Anladım…
 
  • Hımm, anlıyorum, ama yanlış düşünmüşsün. Neden üniversiteyi kazanamadın diye seninle buluşup bira içmeyeyim ki ?.. Hem dediğim gibi aradım seni telefonla, ama açmadın. Skype’ı da silmişsin. Bunu bilemezdim değil mi?..

Uluslararası çalışma örgütü ILO’nun gençler arasındaki işsizlik sorununu ela aldığı rapora göre, dünya geneline ekonomik olarak aktif olan 15-24 yaşları arasındaki 620 milyon dolayındaki gencin 81 milyonu işsiz. Dünyayı saran ekonomik krizin etkisiyle genç nüfusta yüzde 13’e ulaşan işsizlik oranı şimdiye kadar görülmedik bir düzey yani bir rekor.
Birleşmiş Milletler’in “uluslararası gençlik yılı”nı başlattığı şu günlerde işsizlik sorununun sonucunun kayıp bir nesil olmasından endişe ediliyor.

Son günlerde KPSS, ÖSS ve Açıköğretim sınavları ile ilgili soruların çalındığına dair haberleri okuyoruz. Sınavlar, elemeler ve işsizlik belirsizliği ile kıstırılmış yeni neslin kayıp bir nesil olacağı düşüncesi çok da şaşırtmıyor beni.
Otuzlu yaşlarımı yaşadığım bu günlerde ilk gençliğimin sınavlarla geçtiğini hatırlıyorum şimdi. Tüm bu elemeler, sınavlar içinde oradan oraya savrulduğumu da hatırlıyorum. Ama sınavlara, yani celladımıza en azından saygımız vardı. Celladımıza güveniyorduk. Eleştirel ve temkinli bir güvendi bizimkisi. Ama şu an elimizde ne kaldı? Alınanın yerine konulan ya da konulacak nedir? Artık alınan hiçbir şeyin yerine bir şey konulmuyor. Her şey büyük bir fütursuzluk içinde talan ediliyor.

Yazımın başında farklı zamanlarda 20-25 yaş grubunda iletişimde olduğum insanlarla kısa bir süre önce yaşadığım, aklımda kalan diyaloglarımızı yazdım. Tabii ki yazımda diyalogları yer alan gençler yaşıtlarının tamamının profillerini yansıtmıyor; ancak yine de düşük çözünürlüklü bir fotoğraf makinası ile çekilen bir kareyi bizlere gösteriyor. Tutarsızlık ve zeminsizlik çağında, tutarsız ve zeminsiz bir nesil diyebilir miyiz? Çağının nesli…

Her çağ kendi neslini yaratır ya da her nesil kendi çağını. Var olan ortamdan zarar görüyorsak ya da yarar sağlıyorsak ne çağa ne de nesile bir söz söylemeye hakkımız var. Tek sözümüz kendimize olmalı: Ben ne yapıyorum, ortadaki “şey”den ben ne kadar sorumluyum? Soru sorup eyleme geçmenin artık zamanı gelmedi mi? Kayıp nesil olarak adlandırıldıktan sonra artık kaybedecek neyimiz var?

Voznesenski’nin dediği gibi “Biz tarihin ancak birkaç dakikasıyız.” Birkaç dakikada da kazanılacak şeyler vardır, öyle değil mi?..

kaankosemehmet@windowslive.com