Mutluymuş Gibi Çek, Yaşa, Davran ve Kabul Et


Sena Hayta
Bir yaşam biçimi olarak doyumsuzluğu bazı konularda hepimiz yaşıyoruzdur. Sahip olduklarımız kadar “ama”larımız da var. Şuraya gittim ama böyle olsa daha iyi olurdu. Şunu aldım ama bir üst modeli vardı param yetmedi. Gerçek ya da farazi aklımızda, sözümüzde bir yerlere doyumsuzluğumuzu konumluyoruz. Peki bu “ama”lar büyük harflerle mi sesleniyor yoksa gizleniyor mu? Gerçekleri gizleyen, “küçük” yalanlar üzerine kurulu sosyal medya müessesesi hepsini bir bir ortadan kaldırıyor neyse ki.
 
Çoğumuz için vitrin haline gelmiş, hayat koleksiyonumuzun en güzel parçalarını sergilediğimiz sosyal medya hesaplarımız küçük yalanların en iyi dostu. O en heyecanlı ilk paylaşım, can alıcı gezi manzarası, yemeğimizin en iştah açıcı hali, en doruğundaki aşklar, en mutlu aile tablolarının hiç mi “ama”sı yok? Elbette ki var. En iyi seçtiğimiz o an ise tüm pürüzleri ortadan kaldırıyor. Sosyal medya trend’leri bize çektiğimiz binlerce görüntüden en iyisini seçerek paylaşmayı buyuruyor. Bizler de onun buyurduklarını yapmaya devam ediyoruz ve böylece irili ufaklı yalanlar söylüyoruz dünyaya.
 
Yalanlar mı “söylüyoruz”? Lafın gelişi hep “söylemek” diyoruz aslında; hayatımıza sızmış, pozlarımızda gizlenen, sahip olmadığımız için bizi sürekli yiyip bitiren komplekslerimiz yalanlar halinde, her davranışımıza, eylemimize yerleşmiş durumda. Yalan davranmak ya da yaşamak demiyoruz hiç ama aslında öyle. Oysa bazı durumlarda çoğumuz söylediğimiz şeyin doğruluğundan ziyade yaptığımız şeyin yanlışlığından kendimizi kötü hissediyoruz.
 
Aslına bakılırsa yalan çağında yaşıyoruz. Sadece biz yalan sinyalleri veren değiliz sosyal medya aracılığıyla. Nesiller öncesine dayanan ve ülkemizde ağlanacak hale gelen bir medya var tüm toplumu parmağında palyaço gibi oynatan. Medya, politika, pazarlama, ilişkiler ve daha niceleri yalan üzerine kurulu. Bu iki yüzlü oyunun içinde yaşıyoruz, yaşımız ilerledikçe hissizleşiyoruz ve biz de kendi oyuncaklarımızla bu işin bir parçası oluyoruz. Ondan değil mi hepimizin paylaştığı içerikler için beğeni istemesi, en çok takipçi kazanıp yarı ünlü haline gelme isteğimiz? Hepimiz o şöhretin peşindeyiz sanki? Yalan mı?
 
Söylenmesi gereken detaylar yerine, yüzeysel bir bilgi kirliği yayını yapılıyor. Kafa karışsın, anlamlar ve kavramlar birbirine girsin isteniyor. Olan olayları eksik anlatmak yalan olarak kabul edilmiyor. Destekli yalanların ömrü çok uzun, atasözlerindeki gibi yatsıya kadar değil. Belgeli yalanlar çağında yaşıyoruz. Wikileaks bizim sosyal medyamızda yansıttıklarımızın aslında yalan olduğunu ortaya çıkarsaydı bakın neler olurdu. Aldığımız bir ürünün sadece iyi özelliklerine yönelik yapılan birçok araştırma, sosyal medyada mutsuz hayatlarımızın mutlu kalıntıları, haber kanallarında “dünyadan bihaber” içerikler, kriterleri çirkinleşen, samimiyetten uzak, beğeni sayısı ile ölçülen, arkadaşlıklar. Hangi birinden bahsetsem?
 
Toplumun oluşturan yapıların küçüğünden büyüğüne hepsine sızan, tüm boşlukları ikiyüzlülükle dolduran, alıştığımız hatta davranışlarımıza karışan yalan, bizim sadece sözümüzde değil. Yalan, kadrajımızda, yediğimiz yemekte, dinlediğimiz haberde, aldığımız tekliflerde, gittiğimiz okulda, yürüdüğümüz sokakta ve verdiğimiz kararlarda. haytasena@gmail.com