NE OLUYOR(DU)? – HRANT DİNK
Tertip Kabal - Tayfun Polat
“Türkiyeliyim... Ermeniyim... iliklerime kadar da Anadoluluyum. Bir gün dahi olsa, ülkemi terkedip, geleceğimi ‘Batı’ denilen o ‘Hazır özgürlükler cehennemi’nde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali, yamanmayı düşünmedim. Ülkem Sivas için ağlarken ağladım. Ülkem çeteleriyle boğuşurken, boğuştum. Kendi kaderimi ülkemin özgürlüğünü yaratma süreciyle eşledim. Şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ da ödüyorum. Ama artık...Birilerinin ‘Bizim Ermenilerimiz’ pohpohlamalarından da, ‘İçimizdeki hainler’ kışkırtmasından da bıktım. Normal ya da sıradan yurttaş olduğumu unutturan dışlanmışlıktan da, boğarcasına kucaklanılmaktan da usandım...
Ne 24 Nisanlar’da yürüyebildim, ne de atalarımın anısına anıtlar dikebildim. Ama ne onları o günlerde bıraktım, ne de bugünlerde taşlaştırdım. ‘Onları yaşamımda yaşamayı’ sırtladım... Gücümün yettiğince de geleceğime taşıdım. Bu taşımama sekte vurmaya ‘Ne?’ ya da ‘Kim?’ yeltendiyse onlarla amansızca boğuştum. Ne sanıyorsunuz! Tabii ki atalarımın başına gelenleri biliyorum. Buna kiminiz ‘Katliam’, kiminiz ‘Soykırım’, kiminiz ‘Tehcir’, kiminiz de ‘Trajedi’ diyorsunuz. Atalarım Anadolu diliyle ‘Kıyım’ derdi... Ben ise ‘Yıkım’ diyorum... Ve biliyorum ki eğer bu yıkımlar olmasaydı, bugün benim ülkem çok daha yaşanılır, çok da imrenilir olurdu.
Yıkıma sebep olanlara da, maşa olanlara da lanetim bundandır. Lakin lanetim geçmişedir. Elbette tarihte olan biten her şeyi öğrenmek istiyorum ama o nefret, ne menem bir rezillikse o... Onu tarihteki karanlık inine bırakıyor, ‘Olduğu yerde kalsın, onu tanımak istemiyorum,’ diyorum.
Benim geçmiş tarihimin ya da bugünkü sorunlarımın, Avrupalar’da, Amerikalar’da, kimi zaman sermaye, çoğu zaman da meze yapılması zoruma gidiyor. Bu öpmelerin ardında bir taciz, bir tecavüz seziyorum. Geleceğimi geçmişimin içinde boğmaya çabalayan emperyalizmin, alçak hakemliğini, kabul etmiyorum artık.
O hakemler geçmiş çağlarda arenalarda köle gladyatörleri birbiriyle vuruşturan, onların vuruşmasını büyük bir iştahla seyreden, sonunda da kazanana, yaralının işini bitirmesi için başparmaklarıyla işaret veren diktatörlerin ta kendileridir. Bunun için de, bu çağda, ne bir parlamentonun hakemliğe soyunmasını kabul ediyorum, ne de bir devletin.
Gerçek hakem halklar ve onların vicdanlarıdır. Benim vicdanımda ise hiçbir devlet erkinin vicdanı, hiçbir halkın vicdanıyla boy ölçüşemez. Benim tek isteğim canım Türkiyeli arkadaşlarımla ortak geçmişimi alabildiğine etraflıca ve de o tarihten hiç de husumet çıkarmamacasına özgürce konuşabilmek.
Bunu bir gün tüm Türklerle Ermenilerin de kendi aralarında konuşabileceklerine yürekten inanıyorum. Özellikle de Türkiye ile Ermenistan’ın kendi aralarında her şeyi rahatlıkla konuşabilecekleri ve düzeltebilecekleri ve onlar konuşurken, benim ilgisiz üçüncülere dönüp ‘Ulan size de üç nokta düşer,’ diyeceğim günleri iple çekiyorum.
Dünya Ermenileri 1915’in 90. yılını anmaya hazırlanıyor. Ansınlar... Haklarıdır. Yukarıdaki satırlar da bendenizin ruh halidir.”
Hrant Dink
1 Kasım 2004
10 yıl önce mecmuayı yayınlamaya başladık. Sessiz sedasız ilk sayımızı bastıktan kısa bir süre sonra Hrant Dink’i vurdular. 10 yıldır Hrant’ı, sözlerini, düşüncelerini mecmuada taşıyor, davasını takip ediyoruz. Yazı dizimizin bu sayısında Hrant’tan bahsedeceğiz.
Hrant’ın katledilişi, hem zamanlaması hem de hedef olarak onun seçilişi, yazı dizimizde altını çizdiğimiz noktalarla birlikte ve bugün ortaya dökülen ilişkiler ağı içerisinde ele alındığında bir kez daha bakılması gereken noktalar barındırıyor çünkü.
KİM TEDAVİ EDECEK BİZİ? FRANSIZ SENATOSU MU KARAR VERECEK, AMERİKAN SENATOSU MU KARAR VERECEK? KİM REÇETEYİ VERECEK? KİM BİZİM DOSTUMUZ? ERMENİLER TÜRKLERİN DOKTORU, TÜRKLER DE ERMENİLERİN DOKTORU. BUNUN DIŞINDA DOKTOR, İLAÇ, HEKİM MEKİM YOK. DİYALOG TEK REÇETE. BUNUN DIŞINDA BİR ÇÖZÜM YOK...
Yukarıdaki yazıyı Ahparig BirGün gazetesi için kaleme almıştı. BirGün de, 24 Nisan 2015’te, yani “Yıkım”ın 100. yılında tam sayfa olarak tekrar basmıştı. Aslında onun yazdıklarını hatırlayınca, bizim üzerine söyleyecek pek lafımız kalmıyor. Ama zaten burada herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği olayları biraraya getirmek dışında pek bir şey yapmıyoruz. Sadece türlü sebeplerle unuttuğumuz ya da ilişkilendiremediğimiz olayları teyelliyoruz. Hrant davasında da 10 yıldır oradan oraya savrulduk. Bugün artık kimin neyi niçin yaptığını görebiliyoruz. Davayı kimin soğuttuğu, kimin zaman aşımına sürüklediği, kimlerin de buna ses etmediği aşikâr. Geçtiğimiz on yılda yaşadıklarımızı anlamak için Hrant Dink Davası önemli bir turnusol kağıdı. Yazı dizimizde altını çizdiğimiz olaylardan anlaşılacağı üzere, 2007 yılı bir dönüm noktasıydı. Hrant’ın hedef gösterilmesi ve ilan edilerek katledilmesi de bu olaylar dizgisi içinde önemli bir düğüm noktası.
Yine ona bırakalım lafı: “Hasta iki toplumuz biz, Türkler ve Ermenilerin birbirlerine yönelik ilişkilerinde. Ermeniler büyük bir travma yaşıyor Türklere yönelik, Türkler ise Ermenilere yönelik büyük bir paranoya yaşıyor. İkimiz de kritik vakalarız. Kim tedavi edecek bizi? Fransız Senatosu mu karar verecek, Amerikan Senatosu mu karar verecek? Kim reçeteyi verecek? Kim bizim dostumuz? Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim mekim yok. Diyalog tek reçete. Bunun dışında bir çözüm yok... Dünya insanlarına diyorum ki, senin Ermeni soykırımını tanımış olman ya da tanımamış olman benim için beş para ifade etmez.” “Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların, şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse, bugün aynen tekrarlanıyor... Bugün Kürtlerin yaşadığı aynı şey. Bugün Amerika geldi, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere. Kürt kardeşlerimiz için orası bir çekim alanı mı oldu, bir ümit mi oldu? Bu çok tehlikeli bir iş. Amerika bu. Gelir, o kendi hesabını yapar, işine bakar, işi bittiğinde de çeker gider. Ondan sonra da burada insanları tekrar kendi didişmesi içerisinde bırakır.” Hrant’ın iki farklı konuşmasından alıntılar bunlar. Her iki konuşmanın yer aldığı videoyu izleyebilirsiniz.1
En son 2 Haziran 2016’da Almanya Parlamentosu Soykırım Tasarısı’nı kabul etti. Ama siz de şöyle kısa bir google sormacasıyla hangi tarihte nerede Soykırım Tasarıları gündeme gelmiş ve kimler tarafından gündeme getirilmiş bulabilirsiniz. Hrant’ın “beş para etmez” dediği tasarılar. Alman paşalar tarafından yönetilen Osmanlı İmparatorluğu zamanının Wilson haritasındaki Ermenistan’dan beri kaşınan, kabuk bağlayıp iyileşmesine izin verilmeyen yara. İki kardeş halkın soykırımı mı bu?
Bizim aylardır anlatmaya çalıştıklarımız, Hrant’ın söylediklerinden farklı değil. Farklı olan oydu. Diasporayla da, AB ile de, Ermenistan ile de kötü olmak pahasına “soykırım” demeyen, Türkiyeli en ünlü Ermeni Hrant. Artık tüm boyutları, failleri açığa çıkmış bir cinayet organizasyonunda, soykırım çığırtkanlığı yapanların dokunulmazlığı ortadayken, Hrant’ın seçilmesi, acaba “o” kelimeyi kabul etmemesi yüzünden miydi diye düşünmemek elde değil.
1991’de Leyla Zana Meclis’te ettiği yemini Kürtçe “Bu yemini Kürt ve Türk halklarının kardeşliği adına ediyorum,” diye bitirmişti. Neoliberalizm ve ileri kapitalizmin “demokrasi” rüzgârlarının dünyayı sarıp sarmalayıp, esip gürlediği zamanlarda. Leyla Zana ve arkadaşları 10’ar yıl hapis yatarken onları öylece seyreden demokrasi. 24 yıl sonra, Leyla Zana tekrar mecliste yemin etti ve yeminine başlamadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dönerek yine Kürtçe “Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla,” dedi.
Kim tedavi edecek bizi? Kimse Ermenileri Hrant Dink’ten, Kürtleri Leyla Zana’dan daha çok sevmesin. Başlamak için bu yeter.