Başlangıç (İnsanda Bilmek ve Keşfetmek İsteği Üzerine)


Nazlı Kalkan

“Ama bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.” (*)

Merak birçok farklı tür için, doğuştan gelen bir nitelik olarak tanımlanır. İnsanda ve diğer hayvan türlerinde bebeklikten itibaren birçok durumda gözlemlenebilen duygusal bir niteliktir. Çok eski zamanlardan beri üzerine yapılan araştırmalar göstermiştir ki; merak yeni bir bilgi edinme arzusu ile ilişkilidir. Bizi yeni bir bilgi almaya teşvik eden bu arzu, bilinmeyeni bilmeye dönük bir iştah hissi ile başlar. Yani merak, yeni bir keşifin önkoşulu, dolayısıyla başlangıç noktasıdır.
 
Gestalt ve bilişsel psikolojiye bağlı referanslarda merak, bilme sürecinde ortaya çıkan bir boşluğun algılanmasıyla oluşan bir yoksunluk durumu olarak tanımlanmaktadır. Yoksunluk durumunu onarmaya dönük her duygu gibi merak da buradan bakıldığında açlık hissi gibi dürtüsel bir niteliğe sahiptir. Organizmadaki dürtü durumunu açıklayan Thorndike’in ortaya attığı ve Hull’un geliştirdiği “Dürtü Azaltma Teorisi”ne göre, organizma devamlı olarak bir uyum halinde olmak ister (hemeostatis). Bu uyumu bozacak herhangi bir yoksunluk meydana geldiğinde organizma uyumu yeniden sağlamak için yoksunluğu gidermeye dönük davranışa yönelecektir. Aç olmamızla birlikte yoksunluğun farkına varmamızı sağlayan ön koşul iştahtır. Aç olduğumuzun farkına vararak, yemek bulmak üzere bir davranışa yöneliriz. Böylece uyumu bozan bu yoksunluğu gidererek, rahatlama sağlamış ve yeniden uyuma kavuşmuş oluruz. Merak hakkında araştırma yapan bazı kuramcılar merak dürtüsünde de böylesi bir iştahın olduğunu ve sürecin aynı şekilde işlemeye devam ettiğini söylerler. Dolayısıyla bilmediğimiz bir durumla karşılaştığımızda algımızda bir boşluk farkederiz. Bu durum bizi güdüleyen bir iştah hissini ortaya çıkartır. Bu iştah güdüsü bilmediğimiz şeye ilişkin bir merak dürtüsünü harekete geçirir. Böylece bilmeye, öğrenmeye ve anlamlandırmaya ilişkin davranışa yöneliriz. 
 
Evrimsel süreç açısından merakın işlevine baktığımızda, türlerin hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları temel maddeleri hatırlamak zorunda kalırız. Türler hayatta kalmak için havadan sonra, öncelikle yemek ve suya ihtiyaç duyar. Diğer türlerde de olduğu gibi organizmaya kodlanmış olan bir yaşamsal emir olarak “hayatta kal” emri ile, insan da en temelde hayatta kalmak için yemek, su ve diğerlerinden korunmak için bir barınak arar. Buradan bakıldığında hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğumuz şeyler aslında çok basittir. Fakat evrimsel süreç içinde geçen bin yıllar sonunda insan kendisini, bu basit ihtiyaçlarının arayışı içinde kompleks şehirler, bu şehirlerin arasında kurulmuş hatlar, telefonlar, alışveriş merkezleri, çeşit çeşit mimarisiyle evler, teknoloji, yeniden kurgulanmış yiyecekler, obezite sorunları, sağlıklı kalabilmek için her gün bir yenisi çıkan diyetler, hangi yiyeceğin sağlıklı ya da kansorejen olduğuna dair tartışmalar ve bunlardan daha fazlasıyla birlikte buldu. Kuramcılar insanın bu temel ihtiyaçlardan böylesi bir sürece kendi türüne özgü merakı sayesinde evrildiğini söyler. Merak dürtüsü ile insan her seferinde daha ilerisini ve daha yukarısını keşfetmek ister.
 
Merakın bu evrimi bize insandaki merak hissinin organizmanın hayatta kalması için gerekli olmayan başka bilinmeyenler için de aynı şekilde çalıştığını gösterir. Demek ki; hayatta kalmamız için çok gerekli olmayan bilgiyi de öğrenmek istiyoruz. Hatta bu bilgiyi öğrenmek tehlikeli ve ölümcül olsa da merak iştahının hissettiği yoksunluğu gidermeye çalışırız. Birçok kutsal metin ve mitlerde sonuçları felaket olsa da merakına teslim olan kişilerle başlayan korkunç maceralara atıflar yapılmıştır. “Pandora’nın Kutusu” efsanesi de bunlardan birisidir. Zeus tarafından yaratılan Pandora, Prometheus ile evlendirilmek üzere yanında kapalı bir çömlekle (çeviride dilimize kutu olarak geçer) kendisine hediye edilir. Aynı zamanda Zeus Pandora’nın kutusunun kesinlikle açılmaması için bir uyarıda bulunur. Ne var ki Pandora’nın kendisi merakına yenik düşerek kutusunu açar. Anlatılan o ki; Pandora’nın kutuyu açmasıyla birlikte dünyaya kötülük yayılır. Bu efsanedeki gibi geleneksel birçok anlatı da merakın korkulması gereken bir felaket olarak vurgulandığını söyleyebiliriz. Bu hikâyeler insanın merak iştahının ketlenmesi için karşısına korku duygusunu çıkartır. Fakat aslında bu metin merakla ilgili başka bir duruma da işaret eder. Adem’le Havva’nın hikâyesi de Pandora’nın ki ile oldukça benzer özellikler taşır. Tanrı Adem’e evlenmesi için bir kadın gönderir. Ve onları ebedi huzurun olduğu cennete yerleştirir. Cennette organizma için uyumu bozabilecek hiçbir şey yoktur. Adem de Havva da hemeostatislerini tehdit edecek hiçbir yoksunluk durumuyla karşılaşmazlar. Fakat sadece bir ağacın meyvesine dokunmamaları istenir. Burada ikisinin de merak dürtüsü sınanmış olur. Ve Havva merakına yenik düşerek meyveyi ısırır. Bundan sonra dengesizlik ortaya çıkar. Adem ve Havva Tanrı’nın mükemmel uyumu içindeki cennetinden; kendi elleriyle kuracakları varoluşun dünyasına fırlatılırlar. Tıpkı Prometheus ve Pandora’nın kötülük içinde kendi kaderleriyle başbaşa bırakılması gibi... Bu iki anlatıda da merak olabildiğince uyumuyla devam eden bir akışın kesintiye uğratılmasıyla ortaya çıkacak olan yeni bir maceranın başlangıç noktasını oluşturur. Buradan bakıldığında merak hissi, insan varoluşu için, tanrısal (tapınılan) bir düzenin kurduğu sorunsuz varoluşundan ayrışarak, kaderinin kendi eline geçtiği yeni bir varoluşsal duruma sıçrayışının; dolayısıyla haberdar olmanın ateşleyicisi olarak -daha iyisine gidebilme umudu ile- o sorunsuz düzeni yıkma riskini göze almak demektir.
 
İnsanoğlunun binyıllar içinde yaptığı her keşfin içinde bu mekanizma vardır. Varoluşsal referanslara göre; bireysel varoluşunda insan, kurulmuş bir sistem içinde kendisine atfedilen niteliklerle yaşamına devam ederken -bütün içsel yolculuklarda olduğu gibi- kendi yaşantısını ve hayatının anlamını sorgulamayla başlar. İnsanın merakı ve bir suali sayesinde ortaya çıkan bu başlangıç ile keşfin kapıları aralanır. Fakat bu başlangıç devamında doğrusal değil, uzamsal bir niteliğe sahiptir. Dolayısıyla bu keşfin kişiyi, daha ileri ya da yukarı, doğrusu nereye götürdüğünü bilemeyiz.
 
Ancak merak ile yeni bir değişimin ve maceranın başladığı fikrine net bir şekilde sahip olabiliriz.

Referanslar:
1. Curiosity and Exploration, S. Edelman, California State University
2. The Psychology of Curiosity, G. Loewenstein, Psychological Bulletin
3. Merak ve Keşfetme Ölçeği II: Açımlayıcı ve Doğrulayıcı Faktör Analizleri ve Güvenirlik Çalışması, N.Acun, Ş. Kapıkıran, Z. Kabasakal, Türk Psikoloji Yazıları.
4. How Curiosty Works, Jason Clark, Science (How Stuff Work)
5. Varoluşsal Psikoterapi, Irvin Yalom.
(*) Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar

nazlikalkan8@gmail.com