İmgesini Özgürlükle Birleştiren
Söyleşi: Utkan Çınar
Konumuz göç olunca kuşları düşünmeden edemezdik. Son 15 yılını kuşlarla geçiren, Kadıköylü kuş uzmanı arkadaşımız Süreyya İsfendiyaroğlu Akyatan Gölü’nde Flamingo’ları gördüğünden beri bir kuş tutkunu. Doktorasını da elektrik hatları ve kuş ölümlerini üzerine yapan İsfendiyaroğlu’yla kuş göçünü ve gözlemciliğini, Havalimanı-hızlı tren gibi engellerin yaratacağı felaketleri ve biraz da kargaları konuştuk.
Göç ve Türkiye
Bir yıl içerisinde sıkı gezerseniz görebileceğiniz kuş türü sayısında 370-380’ler mümkün. Zaten Türkiye’de bulunan kuş türü sayısı 472. Büyük bir kısmını görebilirsiniz. Türkiye Avrupa’da, Rusya’dan sonra (Altay’a kadar olan kısmı) üreyen kuş çeşitliliği açısından en zengin 2. ülke. Düzenli görülen türler daha önemli bir gösterge. Ilıman bir kuşakta bir ülke olarak gayet zengin. 100 küsürlerde olan birçok ülke var. Dünyayı vatan olarak kullanıyorlar. Evinizde bir tarafa güneş vurduğu zaman gidip gölgede olan odayı tercih etmeniz gibi. Kışı geçirdikleri yerlerle yazı geçirdikleri yerler tekrar ediyor birbirlerini. Döndükleri zaman da aynı yuvaya dönme ve aynı yuvayı devam ettirme eğilimine sahip. Bulduysa onu kaptırmamak için elinden geleni yapıyor. Bizim geniş kışlarımız var. Besin kısıtlı oluyor. Yavrularını da büyüttükleri zaman 2 erişkinin yaşadığı yerde birden 5 kişi yaşamaya başlıyor. Kışın böcekler uçmuyorlar, çiçek yok. O yüzden besinlerin olduğu yerlere gidiyor. Nerede var? Daha güney enlemlerde olabilir, taa Afrika’nın ucuna kadar gidebilirler. Adadoğanları mesela Akdeniz’lidir. Tamamına yakını kışı Madagaskar’da geçiriyor. Leyleklerin mesela farklı bir stratejileri var. Sıcak hava akımları üzerinde yükselerek göç ederler ve çok az enerji harcayarak çok uzun mesafealer gidebilirler. Bu yüzden sadece gündüz göç yapabiliyorlar ve bu hava akımları karalar üzerinden göç edilmesini zorunlu kılıyor. Bu karalar nerelerde sıkışıyor? İstanbul Boğazı gibi bir yerde, huninin geniş tarafında hepsi toplanıyor, gelip burada daracık bir yerden geçiyorlar. Doğu Avrupa ve Afrika’nın geçiş noktası. Buradan çok büyük sayılarda, çok kısa bir sürede geçiş yapıyorlar. İstanbul’u göç eden süzülen kuşlar açısından önemli kılıyor. Ağustos sonu başlara Kasım’a kadar sürebilir. İlkbahar göçü de Mart gibi başlar Mayıs’a kadar devam eder. Senede 1 milyona yakın kuş geçiyor İstanbul’dan ve en yoğun zamanında 50-80 bin arası sayıda görebilirsiniz. Göçün arkası kesilmiyormuş gibi gözükebilir.
3. Havalimanı ve hızlı tren
Yoğun geçtikleri yerlerden biri de 3. Havalimanı’nın yapıldığı yer. ÇED raporları bizde çok itibar gören belgeler değiller. Hem yapılış hem de Bürokrasi açısından. Adam sana peşin peşin lisansını satıyor sonra hadi git ÇED’ini al %99’u geçiyor. %20’si geçse yatırımcı devlet “sen dolandırıcı mısın?” diye sormaya başlar. Adama peşinen yatırım yapacağı şeyi satıyorsun ondan sonra “git bu izni al” diyorsun. Sen zaten adamın parasını almışsın; o izin yok hükmünde. Havalimanını düşünüce bir kere oradaki işletmeyle ilgili maliyet getirir. Kuş göçünün yoğun olduğu zamanlarda daha dikkatli olmak zorunda olur. Uçakların kalkmaması gerekir. İnsanlar ölebilir. Bunun sorumluluğunu kim alıyor? Orası zaten doğal açıdan önemli bir alan. Birçok bitki türü var ve kuşlar da çayırda besleniyor. Dinlendikleri de bir yer, geceyi de oralarda geçiriyorlar. Aynı zamanda içilebilir kalitede su havzası. Orayı yerleşme açmak İstanbul’un bir su havzasını kaybetmesine yol açacak. Bununla ilgili hesap sorabileceğimiz de hiçbir mekanizma yok. İstanbullular olarak “sen bizim suyumuzu ne yapıyorsun?” diye sormamız lazım. de hocalar yazmış, 1950’lerde de hocalar yazmış: “Bu köprüyü yaparsanız böyle olur diye”, olmuş da hepsi. Biz de “o köprüyü yaparsanız bunlar olacak” diyoruz. Adam ölecek, Türkiye mali olarak zarar edecek. Su sorunu yaşanacak. Buradan rant sağlayan çevreler de var. Oralar maden sahaları. Kanuna göre madenciler faaliyetlerini bitirdikten sonra burayı restore etmeleri lazım. Eski haline getirmeleri lazım. Oraya şimdi devlet el koydu ve onların yerine senin benim verginle çukurları doldurdu. Adamın arazisi gereksiz yere para etti. Haksız kazanç, rant elde etti. Senin benim verginle diyorum çünkü Avrupa’dan fon alamıyorlar. Benim gibi adamlar şikayet ettik zamanında (gülüyor) Bunun ülkenin kalkınmasıyla alakası yok. Kuş göç yollarının korunması bir ülkenin tek başına yapabileceği bir şey değil. Beraberce yapabilirsin bunu.?... Kuşların 80 km üzerindeki hızda hareket eden taşıtlardan kaçınamadıkları bilinen bir gerçek. 80’le giderseniz öldürmezsiniz. 120 ile giderseniz otobanda da kuş öldürebilirsiniz. Gökdelen camlarının dışarıyı yansıtması yüzünden de çok kuş ölüyor. İstanbul’da da bununla ilgili yapılmış hiçbir çalışma yok… Topyekün etkiye bakmak lazım. Tek bir şey hemen felaketi yaratacak diye bir şey yok. Mesela siz yıllardır bir derenin üzerinden taştan taşa atlayarak karşıya geçiyorsunuz. Bir sene oradan bir taş eksiliyor, sen yine geçiyorsun; bir taş daha, gene geçiyorsun. Oradaki 5 taş birden söküldüğü zaman sen o derenin akıntısından geçmeye çalışırken yaşamının bir kumara dönüşeceği aşikardır. “Buraya havalimanı yapıldı kuşlar feci durumda.” Kuşlar niye feci durumda olsun? Bizden milyonlarca yıl önce evrimlerini geçirmişler. Ama öyle çaresiz bırakıyorsun ki dünyada her 5 kuşu türünden birinin nesli tehlike altında. O yoldan o kadar çok taş çekmişiz ki. Kuşları kaçırma diye bir teknoloji yok. Hayvanın gidebileceği başka yol yok ki. Daha kolayı olsa kuş onu yaparmış. En güvenli, en verimli rotası bu.
Kuş gözlemi
Daha çok hobi. Kuşların diğer canlılardan farkı da var. İnsanlarla iç içe yaşayabilen bir canlı grubu. Hiçbir zaman da kendini teslim etmeyen, imgesini özgürlükle birleştiren bir canlı grubu. İngiltere’de 100 yılı aşkın süredir bu işi yapanlar var. O zamanlar tüyler, yumurtalar topluyorlarmış. Sonra bir aklıselim demiş ki “bu bir vahşet”. Bunu yapmanın daha sağduyulu yolları var. Kuş gözlemciliği koruma ve hayran olmaya odaklı, taksonomiden uzaklaşan, gözleme dayalı bir hobiye dönmüş. Bunu her yerde yapabiliyorsunuz. Durduğum yerde duyduğum seslerden türleri belirleyebiliyorum. Diğer canlıları da hayatınıza kattığınız zaman daha dolu yaşamanızı sağlıyor. Algınızı tetikleyen daha çok şey oluyor. Güzel kızlara da uğur böceklerine de bakıyorsunuz.(gülüyor) İlla fotoğraf gerekmiyor. Nasıl keyif alacaksan. Normalde beyan yeterlidir. Zor görülen ender bir canlı ise tarif etmeniz gerekir. Fiziksel özelliklere vurgu yapmanız gerekir. Onu görmeden de uyduramayacağınız şeyler vardır. Tecrübeli insanlar beyanın doğru olup olmadığını süzebilirler. Yeri geldiğinde bu sert şekilde teşhir edilebilir. Kuş gözlemcisi olabilmek için ihtiyacınız tek şey dürbün ve kitap. Yolculuk da şart değil. Evinin etrafında gördüğün kuşlarla da mutlu olabilirsin. Benim tutkum daha çok kuşu kendi yaşam alanlarında görmek olduğu için çölün ortasında da dağın tepesinde de kuş arıyorum.
Karga
Zeki bir aile karga ailesi. Neye göre tanımlarsınz? Adaptasyon gücüne göre. Bütün kuşların sayısı azalırken kargaların artıyorsa bunun bir sebebi var. Çok oportünist hayvanlar, birçok şeyle beslenebiliyorlar. Çok ideal koşullar aramıyorlar. Aile olarak da hakkında mitler bulunan edebiyatta uzun yıllar çalışılmış bir gruptur. Doğanın da teröristidirler (gülüyor). Göç etmezler yerli hayvanlardır. İstanbul’daki leş kargası sokakta gördüğümüz. Küçük karga sürü halinde gezen kış aylarında parklarda daha sık gördüğümüz ensesinin arkası grimsi mavi bir hayvan. İstanbul’un içinde ürüyorlar. Mesela Anadolu Hisarı’nda yuva yapıyorlar. Ekin kargaları genelde Anadolu’da tarlalarda yarlar ama kışın İstanbul’a gelirler; rahatlıkla görebilirsin. Kuzgun büyük bir karga, genelde ikili gezerler. Zeki ve oyuncu. İstanbul’un çok yerleşime dönmemiş yerlerinde yuva yaparlar. Martı ise her yerde yaşayamaz İstanbul’da. Kadıköy’de denk bir rekabetleri var belki ama Kadıköy’deki kadar martı İstanbul’un her yerinde yok. Kayalıklarda yuva yapıyorlardı, biz yerine evler yapınca onlar da evlere yuva yapmaya başlamışlar.
Gelecek
Hayvanların yaşam alanlarını yok ediyorsun avlıyorsun iklimi değiştiriyorsun şekilleri değişiyor yuvalara bir yerde besinleri bir yerde. Kutuplardaki büyük kum kuşlarının boyu ufalıyormuş. Böyle olunca da tropiklere gittiklerinde yemeleri gereken istiridyelere gagaları yetmediği için ulaşamıyor ve ölüyorlarmış. Bir yerdeki bir şeyin başka bir yerde ölümcül bir tezahürü var. Sorumlusu sensin. Eskiden de tükenişler olmuş başka nedenleri varmış. Kendin dışındaki tüm canlıları aciz bırakıyorsun. Bütün pişkinlikle de yoluna devam ediyorsun. Sen baktığında Yüzüklerin Efendisi’nde şahane bir Yeni Zelanda görüyorsun ama adanın %95’i şirketler tarafından sığır/koyun yetiştirmeciliğinde, maden çıkarmada, odunculukta kullanılıyor. Sadece %5’i yaban hayata kalmış. Güzel bir yere gitmediği açıkça görülüyor. Bunun adı felaket tellalığı değil. khgv@hotmail.com